Türk halkının ortaya çıkış tarihi Selçuklu Türklerinin seferiyle başlar. Selçuklular, Orta Asya zincirinde yaşayan Oğuz Türklerine aitti. Pek çok arkeolog, Türklerin Ugor ve Sarmat halklarının birleşmesinden sonra ortaya çıktığına inanıyor.

Birleşik bir Türk halkının oluşması oldukça uzun zaman aldı. Bu halkın oluşumu birçok Türk boyunun birleşmesine dayanmaktadır. Halkın oluşumu Osmanlı Cumhuriyeti'nin kuruluşundan sonra bile tamamlanmadı.

Osmanlı devleti var olduğu süre içerisinde bütün milletleri yok etmiştir. Bazı halklar etnik kökenlerini korumayı başardılar. Osmanlı İmparatorluğu'nun halkı arasında Süryaniler, Ermeniler, Rumlar, Kürtler, Kafkas kabileleri ve Arnavutlar vardı. Bir süre sonra imparatorluk Balkan Yarımadası topraklarını ele geçirdi. Bu topraklarda Makedonlar, Sırplar ve Bulgarlar yaşıyordu. Devraldıktan sonra çoğu ülke İslam'a geçti. Bosna, Bulgaristan ve Hersek'te yeni Slav Müslümanları oluştu.

Osmanlı İmparatorluğu'nun zengin soyluları Slav kadınlarını cariye olarak alıyordu. Yeniçeri birlikleri çoğunlukla Slav milletinden geliyordu. Kafkas halkı imparatorlukla iyi ilişkiler içindeydi. Kafkasyalılar Karadeniz kıyısında yaşıyordu. Osmanlı birliklerinin saflarında Çerkesler de vardı.

Pek çok halk Osmanlı Cumhuriyeti topraklarına göç etmeye başladı. Türk etnik grubunu oluşturan devlette Çerkes, Çeçen ve Dağıstan komünleri böyle oluştu.

19. ve 20. yüzyıllarda Osmanlı Cumhuriyeti'nin yöneticileri Müslüman toplulukları Ortodoks bölgelerine yerleştirdiler. Müslüman Rumlar Suriye ve Lübnan'a göç ettirildi. Benzer şekilde Birinci Dünya Savaşı'nın bitiminden sonra Bulgaristan, Yunanistan, Romanya ve Sırbistan egemenlik kazandı. Osmanlı devleti dini bağlılığa göre insan mübadelesine başladı. Bu nedenle İslam'ın kurallarına bağlı olan Balkan Türkleri ve Slavlar Türkiye'ye göç etti. En büyük halk değişimi 1921'de gerçekleşti. Mübadele sırasında Girit, Kıbrıs ve Epir, Makedonya'dan Rumlar Türkiye'ye yerleşti. Taşınma çok hızlı gerçekleşti. Bunun nedeni asırlık ortak gelenekler, kronikler ve kültürdü.

Türkiye'ye taşındı büyük grup Rusya'dan muhacirler. Sovyet iktidarının kurulmasından sonra Kırım Tatarları ve Kafkas kabilesi Türkiye'ye taşındı. Bir süre sonra Çin'den gelen Kazaklar, Uygurlar ve Kırgızlar gibi göçmenler buraya taşındı.

Modern Türkiye hukuku, bir Türk kadını ile bir Türk'ten doğanları Türk saymaktadır. Aynı zamanda karma ailelerin çocukları da Türk sayılıyor.

1. sıra: I. Osman I. Bayezid I. Şimşek Mehmed II Fatih Süleyman I Kanuni Abdülmecid I Abdul-Aziz
2. sıra: Safiye Ali Mustafa Fehmi Kubila Halide Edib Adıvar Mimar Kemaleddin Feriha Tevfik Ali Fethi Okyar

3. sıra: Namık Kemal Cahide Soncu Mustafa Kemal Atatürk Fatma Aliye Topuz Tevfik Fikret Nigar Hanım

Toplam: yaklaşık 60.000.000
Türkiye: 55,500,000 - 59,000,000
Almanya: 3,500,000 - 4,000,000
Kanada: 190.000
Rusya: 105.058 (2010), 92.415 (2002)
Kazakistan: 97.015 (2009)
Kırgızistan: 39.534 (tahmini 2011)
Azerbaycan: 38 000 (2009)
Ukrayna: 8.844 adet (2001)
Tacikistan: 700 (2000)
Belarus: 469 (2009)
Letonya: 142 (2010 tahmini)

Etnik tarih

Türk boylarının kitlesel göçünden önce Küçük Asya

Etnogenezin başlangıcı. Selçuklu dönemi. Beilikler

Modern Türkler iki ana bileşenden oluşuyordu: 11.-13. yüzyıllarda göç eden göçebe Türk kabileleri (çoğunlukla Oğuzlar ve Türkmenler). Orta Asya ve İran'dan ve yerel Küçük Asya nüfusundan.

14. yüzyılın başlarında, 16. yüzyıla kadar varlığını sürdüren Anadolu topraklarında onlarca bağımsız devlet kurumu - beylikler - kuruldu. Hepsi kabile temelinde, göçebe ve yarı göçebe Türk boylarının yönetici aşiret etrafında oluşturduğu birlikler olarak kurulmuştu. Yönetim dili Farsça olan Selçuklulardan farklı olarak Anadolu beylikleri resmi edebiyat dili olarak Türkçeyi kullanıyorlardı. Bu beyliklerden birinin - Karamanoğulları - yöneticileri, 1327'de Türk dilinin resmi dil olarak kullanılmaya başlandığı Selçuklu başkenti Konya'yı ele geçirdi - ofis yazışmalarında, belgelerde vb. Karamanoğulları Anadolu'nun en güçlü devletlerinden birini kurmayı başarmış olsalar da, tüm Türk beyliklerini kendi yönetimleri altında birleştirmedeki asıl rolü, yöneticileri Kayı boyundan gelen küçük bir Osmanlı devleti oynadı.

Osmanlı dönemi

Osmanlı imparatorluğu 1683'e kadar.

Sırasında Moğol fetihleri Oğuz Kayy boyu Harezmşah Celaleddin'le birlikte batıya göç ederek Anadolu Selçuklu Sultanı'nın hizmetine girdi. 1230'larda. Kayı boyunun lideri Ertuğrul, Bizans sınırındaki nehir üzerindeki hakimiyetini padişahtan aldı. Sakarya'nın Söğüt ilçesinde ikamet etmektedir. Sultan, 1289'da oğlu I. Osman'a bey unvanını verdi ve 1299'da I. Osman, beyliğini bağımsız bir devlet ilan ederek tarihe Osmanlı İmparatorluğu olarak geçen yeni bir hanedan ve devletin kurucusu oldu. Fetihler sonucunda Osmanlı padişahları XIV-XV yüzyılların ikinci yarısında Küçük Asya'daki Bizans mülklerini ele geçirmeyi başardı. Balkan Yarımadası'nı fethettiler ve 1453'te Sultan II. Mehmed Fatih Konstantinopolis'i alarak Bizans İmparatorluğu'nun varlığına son verdi. ÜZERİNDE. Baskakov, Türklerin bir halk olarak ancak 13. yüzyılın sonlarından itibaren var olmaya başladığına inanıyor. D.E. Eremeev ise Türk milletinin oluşumunun tamamlandığını 15. yüzyılın sonu - 16. yüzyılın ilk yarısına tarihlendiriyor. . Kırım Tatar kökenli Türk Osmanlı tarihçisi Halil İnalcık'a göre, oluşan Türk etnik grubu Müslümanlaştırılmış otokton nüfusun %30'unu ve %70'ini Türklerden oluşuyordu; D.E. Eremeev, Türklerin oranının çok daha düşük olduğuna inanıyor. Lord Kinross, ilk Osmanlı padişahlarının tarihsel rolü hakkında şunları yazıyor:

Osman'ın tarihsel rolü, insanları kendi etrafında toplayan bir aşiret lideriydi. Oğlu Orhan halkı devlete dönüştürdü; torunu I. Murad, devleti imparatorluğa dönüştürdü. Politikacı olarak başarıları, 19. yüzyılın bir Osmanlı şairi tarafından takdir edildi: "Bir kabileden dünyaya boyun eğdiren bir güç yetiştirdik."

1516'da Korkunç Selim, Memlüklere karşı bir Mısır seferi başlattı ve Memluk Sultanlığının varlığına son verdi. Mısır'ın fethiyle birlikte Osmanlılar, İslam dünyasında istisnai bir konum edinerek kutsal mekânların, özellikle de kutsal Mekke ve Medine şehirlerinin korumasını üstlendiler. Khadimu'l-Haremein. Yaygın versiyona göre I. Selim, Ayasofya camisinde halifeliği Halife Mütevekkil'den kabul etti. 19. yüzyılda Tunus'un en büyük siyasi düşünürü Hayreddin el-Tunusi, Osmanlı hanedanının İslam ümmeti içindeki rolü hakkında şunları yazdı: "Müslüman ülkelerin çoğunu 699 (1299) yılında kurdukları adil yönetimleri altında birleştirdiler. iyi yönetim, dokunulmaz şeriata saygı, tebaanın haklarına saygı, fetihleri ​​anımsatan şanlı fetihler salih halifeler Osmanlı, medeniyet basamaklarını (temaddun) tırmanarak gücünü ümmete iade etti...”

18. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu'nda bir kriz ortaya çıktı. 1830 yılında bağımsızlığını kazanan Yunanistan'da 1821 yılında ulusal kurtuluş savaşı başladı. Yunan Devrimi'ne bir yandan Türklere ve Yahudilere, diğer yandan Yunanlara yönelik etnik temizlik eşlik etti ve Mora Yarımadası'nda önemli bir Türk topluluğunun ortadan kaybolmasına yol açtı. William Clare'in belirttiği gibi: "Yunanistan Türkleri çok az iz bıraktılar. 1821 baharında, yas tutmadan ve dünyanın geri kalanı tarafından fark edilmeden aniden ve tamamen ortadan kayboldular. Yıllar sonra gezginler taş kalıntıların nereden geldiğini sorduğunda yaşlılar şöyle dedi: "Burada Ali Ağa'nın kulesi vardı, sahibi, haremi ve köleleri burada öldürülmüş." O zamanlar buna inanmak zordu en Yunanistan'ın nüfusu, ülke geneline dağılmış küçük topluluklar halinde yaşayan Türk kökenli insanlardan, varlıklı çiftçilerden, tüccarlardan ve aileleri uzun yıllardır başka bir ev tanımayan memurlardan oluşuyordu. Yunanlıların dediği gibi ay onları yuttu." .

Yakın tarih

Kurtuluş Savaşı sırasında Türk piyadeleri, 1922

Osmanlı İmparatorluğu'nun Birinci Dünya Savaşı'ndaki yenilgisinden ve Mondros Mütarekesi'nin imzalanmasından sonra, muzaffer güçler, Türk toprakları da dahil olmak üzere Osmanlı topraklarını bölmeye başladı. Ülkenin çeşitli bölgelerinin işgaline karşı halk arasında kendiliğinden bir halk hareketi ortaya çıktı ve bu hareket, eski Osmanlı subayı Mustafa Kemal Paşa'nın önderliğinde ulusal bir kurtuluş mücadelesine dönüştü. Ulusal kurtuluş hareketi 1918-1923 Türklerin nihai olarak bir ulus olarak birleşmesine katkıda bulundu. Türk ulusal hareketi, saltanatın tasfiyesine ve yeni bir devletin, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasına yol açtı.

Türkiye dışında Kıbrıs'ta da büyük bir Türk topluluğu temsil ediliyordu. arasında İkinci Dünya Savaşı sonrasında Yunan nüfusu Tarihsel unsurların birleştirilmesi yönünde büyüyen bir hareket var. Yunan toprakları(enosis), Kıbrıs ve Yunanistan dahil. Enosis doktrinine cevaben adanın Türk halkı taksim yani taksim doktrinini öne sürdü. departman. Kıbrıs'ta artan toplumlararası gerginlikler kısa süre sonra oluşumuna yol açtı. silahlı oluşumlar- Yunan EOKA ve Türk TMT. Yunanistan'da askeri cuntanın 1974 yılında gerçekleştirdiği darbe sonucunda EOKA'lı Yunan milliyetçilerinin adada iktidara gelmesi, Türk birliklerinin Kıbrıs'ı işgal etmesine ve adanın kuzey ve kuzeydoğusunun işgaline neden oldu. 1983 yılında Türk birliklerinin işgal ettiği topraklarda Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ilan edildi.

Kendini tanımlama

Etnonim

“Türk” kelimesinin kendisi “güçlü, güçlü” anlamına gelir. Türkçede “Türk”, Türk etnik grubunun temsilcisi olarak “Türk” ve Türk halklarının etno-dilsel topluluğunun temsilcisi olarak “Türk” anlamına gelir. Batı Avrupa'da ilk kez 1190'da "Türkiye", ardından "Türk hakimiyeti" tabiri ortaya çıktı. politik edebiyat Selçuklu egemenliği altındaki Anadolu'yu kastediyorum. Osmanlı İmparatorluğu'nda Türk köylüleri kendilerine "Türk" diyordu ve feodal seçkinler arasında "Osmanlı" adı yaygındı, bu da çoğu imparatorluğa ait anlamına geliyordu. Ancak Osmanlı İmparatorluğu'nun tebaası arasında hukuki statü herhangi bir dini topluluğa mensup olma esasına göre belirlenmiş ve etnik kimlik yerini mezhepsel kimliğe bırakmıştı. K. McCoan'ın belirttiği gibi: “Ulusal kimlik dini olana tabi kılınmıştı: Osmanlı İmparatorluğu'nun bir tebaası kendisini nadiren Türk, hatta Osmanlı olarak adlandırır, ancak her zaman Müslüman”. ÜZERİNDE. Ivanov şunu da kaydetti: “Avrupalılar “Türk” tabirine sadece etnik değil aynı zamanda dini ve siyasi içerik de katmışlardır. Bu anlamda “Türk” kelimesi, Müslümanları, padişahın tebaasını veya Büyük Türk'ü ifade etmektedir. Avrupalılara, özellikle de İslam'a geçen Ruslara uygulanan "Türk ol", "Türk ol".

20. yüzyılın başlarına kadar “Türk” etnonimi çoğunlukla aşağılayıcı anlamda kullanılıyordu. “Türkler” Anadolu'nun Türkçe konuşan köylülerine bir miktar bilgisizlikle verilen isimdi (örn. kaba türkler"kaba Türkler"). 18. yüzyıl Fransız seyyahı M. Huet, Türk'ün "köylü", "kaba", "kaba" anlamına geldiğini ve "Türk mü değil mi?" Osmanlı cevap verir: Bir Müslüman. 19. yüzyılın sonlarında ve 20. yüzyılın başlarında yayınlanan bir kitapta da şunu kaydetti: “Bilimsel literatürde Osmanlı ya da daha doğrusu “Osmanlı” ismi uzun zamandır Avrupalı ​​Türkler için yerleşiktir; sonraki insanlar kaba ve eğitimsizdir” .

Bosna'da Osmanlı döneminde Türk'ün Müslüman Yugoslav anlamına geldiği, Bosnalı-Müslüman nüfusun kendilerini egemen dine mensup olduklarını ima ederek Türk olarak adlandırmaları, Türklere ise Osmanlı adını vermeleri dikkat çekicidir. Hıristiyanlar da Müslüman Slavlara Türk diyorlardı. 1850'lerde Rus Slavist, Bosna nüfusunun etnik bileşimi ve kimliğine ilişkin aşağıdaki özellikleri verdi: “Bosna'da yaşayanlar, her ne kadar hepsi Sırp kabilesine mensup olsalar ve aynı dili konuşsalar da, kendi konseptleri ve resmi tanınmaları itibarıyla üç halktan oluşuyorlar. Bu üç halk şunlardır: Türkler yani Müslümanlar, Latinler... yani Katolikler ve Sırplar... yani Ortodoks.". Ermeni dilinde, modern zamanlara kadar Türklere, başlangıçta genel olarak Müslümanlara atıfta bulunmak için kullanılan “tatşikler” deniyordu.

Türk kimliği

Etnonim hakkında konuşan D.E. Eremeev kimliğe değindi:

Türk milletinin çekirdeği ilk olarak Osmanlı aşiretinin hakim konumda olduğu Osmanlı beyliğinde şekillenmeye başladı. Bu kabile etnik adı daha sonra Osmanlı İmparatorluğu'ndaki tüm Türklerin resmi adı haline geldi. Ancak “Osmanlı” (Osmanlı veya bazen yazıldığı gibi Osmanlı) kelimesi Türklerin popüler öz adı olan bir etnonim haline gelmedi. Başlangıçta Osmanlı aşiretine veya Osman beyliğine ait olmak, daha sonra da Osmanlı İmparatorluğu vatandaşlığına girmek anlamına geliyordu. Doğru, komşu halklar bazen bu ismi Türklerle ilgili olarak ve bir etnik isim olarak kullandılar, ancak sadece onları diğer Türk halklarından ayırmak için. Örneğin, Rus dilinde, özellikle 20. yüzyılın 20-30'lu yıllarına kadar, Osmanlı Türkleri veya Osmanlı Türkleri adı yaygındı (diğer Türklere genellikle Türkler veya Türk-Tatarlar, Türk halkları veya Türk-Tatar halkları da deniyordu). dilleri - Türkçe-Tatar lehçeleri veya dilleri).

Ve Türklerin etnik adı, ulusal öz adları, ancak Osmanlı toplumunun kasaba halkı ve feodal elitleri arasında değil, esas olarak köylüler arasında yayılmış olan eski etnik adı "Türk" (Türk) olarak kaldı. Bunun nedenleri şunlardı. Yukarıda belirtildiği gibi “Türk” etnik adı Anadolu'ya göç eden tüm Türk boyları için ortaktı. Göçebe Türklerin bir kısmı yerleşip yerel halkla karışınca kabile bağları koptu ve kabile etnik isimleri yavaş yavaş unutuldu. Türklerin asimilasyon sürecinde yerel sakinler Türk dili kazandı. Manevi ve özellikle maddi kültür, tam tersine, yerel kültürden ödünç alınmıştır. Ancak yeni oluşan etnik grup, Türk dilini, daha doğrusu Anadolu-Türk dilinin lehçelerini konuştuğu için kendisini Türk olarak görüyor ve kökeninde Türklerin büyük rol oynadığının farkındaydı. Ancak tüm bunlar ağırlıklı olarak yerleşik göçebe Türkler ile İslam'a geçen yerel Türk öncesi köylülerin karışımından ortaya çıkan köylüler, Türk köylüleri için geçerliydi. Kentsel nüfusa gelince, onların kendi adları çoğunlukla etnik değil, dini - Müslümanlardı. Feodal seçkinler kendilerine aynı şeyi söylüyordu. Resmi adı “Osmanlı” da bu nüfus grupları arasında yaygındı, ancak daha çok “tebaa” anlamına geliyordu. Osmanlı devleti" Bunun nedeni, Osmanlı İmparatorluğu'ndaki hem kentsel nüfusun hem de feodal seçkinlerin çoğunlukla eski göçebe Türklerden değil, yerel Müslümanlaşmış nüfustan gelmesiydi. Osmanlı yönetici sınıfının ağzında "Türk" (Türk) kelimesi, Küçük Asya'daki Selçuklu devletinde olduğu gibi, uzun süre "köylü", "pleb" ile eş anlamlıydı.

17.-18. yüzyıllarda Osmanlı İmparatorluğu'nun gerilemesi. kültürel yaşamın çeşitli alanlarının bozulmasına yol açtı ve Türklerin sosyo-ekonomik gelişimi, gayrimüslim halkların gelişiminin giderek gerisinde kaldı. İlk Türkçe kitap 1729'da basılmış, Osmanlı'da ise ilk matbaa 1494'te Yahudiler'de, 1565'te Ermeniler'de ve 1627'de Rumlar'da ortaya çıkmıştır. Ayrıca 20. yüzyılın başlarında %90 oranında matbaa basılmıştır. Türklerin okuma yazma bilmediği, Rumların yüzde 50'sinin okuma yazma bilmediği, Ermenilerin ise yüzde 33'ünün okuma yazma bilmediği görüldü. 20. yüzyılın başlarında bile Osmanlı okullarında Türk tarihi öğretilmiyordu ve 1908 ihtilaline kadar dini okulların (medreselerin) kapıları Türkçeye kapatılmıştı. Peygamber'in hayatından başlayarak Osmanlı-İslam tarihi öğretildi. Bu koşullar ve Avrupalı ​​güçlerin imparatorluktaki ulusal hareketlerle ilgili olarak bu halklar arasında ulusal kimliğin büyümesini teşvik eden politikaları, Türklerin kalkınma açısından geriliğini etkiledi. ulusal fikirler. Türk milliyetçiliğinin ilk başlangıcı 19. yüzyılın ikinci yarısında “Yeni Osmanlılar”ın gizli siyasi örgütü arasında ortaya çıktı. Bu hareketin liderleri, imparatorluğun tüm halklarını tek bir “Osmanlı milleti” altında birleştirme fikrine dayanan Osmanlıcılık (Osmanlıcılık) kavramını geliştirdiler. 1869'da kabul edilen Tabiiyet Kanunu, Osmanlı İmparatorluğu'nun tüm vatandaşlarına eşit statü sağladı. "imparatorluğun tüm vatandaşlarına, dinleri ne olursa olsun, ayrım yapılmaksızın Osmanlı denmesi". Sanat. 1876 ​​Osmanlı Anayasası'nın 8. maddesi Osmanlıcılık ilkesini yansıtıyordu: “İmparatorluğun tüm tebaasına din ayrımı yapılmaksızın Osmanlı denir”. Türk bilim adamı Taner Akçam şöyle yazıyor:

Türk milliyetçiliği ya da genel anlamda Türk ulusal kimliği tarih sahnesine oldukça geç çıktı. Bu gecikmenin açıkça vurgulandığı bazı anekdotlar sıklıkla tekrarlandı. 19. yüzyılın sonlarında Jön Türklerin Paris'teki temsilcilerinden bazılarına hangi millete mensup oldukları sorulduğunda, önce "Biz Müslümanız" cevabını vermişler, ancak İslam'ın bir din olduğu kendilerine anlatıldıktan sonra bu cevabı vermişlerdir. “Biz Osmanlıyız” cevabını verdi. Bunun bir millet olmadığı anlatıldı ama bu gençlerin Türk olduklarını söylemeleri kesinlikle düşünülemez. .

Orjinal metin(İngilizce)

Türk milliyetçiliği ya da daha genel ifadeyle Türk ulusal kimliği, tarih sahnesine çok geç çıktı. Bu gecikmeyi açıkça vurgulayan bazı anekdotlar sıklıkla tekrarlanıyor. 19. yüzyılın sonlarına doğru Paris'te bulunan Jön Türklerin bazı mensuplarına, hangi milletten oldukları sorulduğunda, ilk önce "Biz Müslümanız" cevabını veriyorlardı ve ancak İslam'ın bir din olduğu açıklandıktan sonra cevap veriyorlardı. din diye cevap verirler mi: "Biz Osmanlıyız." O zaman bunun da bir millet olmadığı hatırlatılırdı ama bu gençlerin Türk olduklarını söylemeleri kesinlikle düşünülemezdi.

Türk milliyetçiliği, imparatorluğun çöküşü sırasında gecikmeli olarak ortaya çıkan son ulusal harekettir. İmparatorluğun sahipleri yani Türkler, onun çöküşünü görerek, yönettikleri devletin yabancı topraklarda kurulmuş ve yabancı nüfusa sahip bir imparatorluk olduğunu anlayarak, belki de tam olarak Türk olduklarını anladılar. Türk milleti, Türk vatanı, Türk dili ve Türk kültürü kavramları - bunların hepsi o günlerde ortaya çıktı ve geliştirildi. .

Kemalist devrim ve Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküşünden sonra "Müslümanlar" ve "Osmanlılar" isimlerinin yerini "Türkler" etnik adı aldı. Sanatta. 1924 tarihli Türk Anayasasının 88. maddesi şöyle diyordu: “Dini ve milliyeti ne olursa olsun Türkiye’de yaşayan herkes vatandaşlık itibarıyla Türktür”. Bir zamanlar Türk dilindeki “Türk” ve “Türk” etnik adları arasındaki karışıklığı nihayet ortadan kaldırmak için “Türk” etnonimi yerine Anadolu (“Anadolulu”) isminin getirilmesi planlanmıştı.

Dil

Osmanlı dili

20. yüzyıla kadar Osmanlı İmparatorluğu'nun günlük Türkçe konuşmasından oldukça farklı bir edebi dili vardı - Osmanlı dili (Osmanlı. لسان عثمانى ‎, lisân-ı Osmânî, tur Osmanlı Türkçesi, Osmanlıca Türk grubunun dili olmasına rağmen %80-90'a varan oranda Arapça ve Farsça kelimelerden oluşmaktaydı. Dolayısıyla 17., 18. ve sonraki yüzyıllara ait bazı anıtlarda Türk tabakası önemsiz bir yer tutmaktadır (yaklaşık %10-15). Eski Osmanlı dili, nesli tükenmiş Selçuklu dilinin doğrudan devamıydı. Kelime ve gramer esasına göre Osmanlı dili üç çeşide ayrılmıştı:

• "Nefis" (Türkçe fasih Türkçe) - saray şiirinin, resmi belgelerin ve aristokrasinin dili;
• “Orta” (Türkçe orta Türkçe) - kent nüfusunun, tüccarların ve zanaatkarların dili;
• “Kaba” (Türkçe kaba Türkçe), başta köylülük olmak üzere geniş kitlelerin dilidir.

Modern Türkçe, Osmanlı dilinin "kaba" bir çeşidinden oluşmuştur.

Türk Dili

20. yüzyılın başlangıcına Türk milli bilincinin gelişmesi damgasını vurdu; Türk edebiyat dilinin saflığına dair fikirler Türk aydınları arasında giderek yaygınlaşıyordu. A. Tyrkova, kendi tanımıyla “tanınmış Türk yazarı” olan birinin 1911'de yaptığı bir açıklamayı kaydetti: “Türk aslını unuttu. Ona sor, o kim? Müslüman olduğunu söyleyecek. Her şeyi elinden alındı, dili dahil. Sağlıklı, sade bir Türkçe yerine yabancı, anlaşılmaz, Farsça ve Arapça kelimelerle noktalanmış bir dil veriliyor."

İktidara gelen Kemalistler, dili Arapça ve Farsça etkisinden temizlemek için mücadele verdiler. Harf ıslahatı konusunu incelemek üzere 15 Ocak 1928'de Türkiye Bakanlar Kurulu, Maarif Nezareti'ne bağlı “Dil Komisyonu”nu (Tur. Dil Encümeni) kurdu ve bu komisyonun yerine kısa süre sonra feshedildi. 28 Haziran'da yeni bir örgüt oluşturuldu - 8 ve 12 Temmuz'daki toplantılarda Latin alfabesine dayalı bir alfabe taslağı kabul eden “Alfabe Encümeni”. onun içinde ünlü konuşma Aynı yılın 8 Ağustos'unda İstanbul'da Mustafa Kemal Atatürk şunları söyledi:

1 Kasım 1928'de VNST'nin olağan oturumunun ilk toplantısında parlamento yeni bir alfabe getiren bir yasayı kabul etti. Modern Türk alfabesi 29 harf (21 ünsüz ve 8 sesli harf) ve 2 yazım işaretinden oluşur. 12 Haziran 1932'de Atatürk tarafından Türk Dil Kurumu kuruldu.

Türk dilinin kuzeybatı lehçeleri fonetik olarak Gagavuz diline çok yakındır ve hem Türkçenin kendisi (özellikle kuzeybatı lehçeleri) hem de Gagavuz Peçenek diline yakındır.

Türk dilinin lehçeleri 2 ana gruba ayrılır:

• Batı veya Tuna-Türkçesi: Adakalian, Edirne, Boşnakça ve Makedon lehçeleri
• Doğu Anadolu: Aydın, İzmir, Karaman, Kenya, Sivas ağızları. Kıbrıs lehçesi ile Ankara şehir lehçesi aynı gruba aittir.

Son dönemde ülkenin başkenti Ankara lehçesinden etkilenen edebiyat dilinin temeli olarak İstanbul lehçesi kullanılıyor.

Antropoloji

1880-1900 arası Türk kadını

Osmanlı kostümlü Türk kızı

Olabildiğince genel olmak gerekirse, antropolojik Türk tipinin temeli, büyük bir ırkın parçası olan Balkan-Kafkas ırkının Batı Asya versiyonudur. Kafkas.

Antropolojik olarak Türklerin çoğu Akdeniz ırkına mensuptur. 19. yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın başında yayınlanan Brockhaus ve Efron Ansiklopedik Sözlüğü kısa bir açıklama veriyor:

Osmanlılar (Türklerin adı alaycı veya küfürlü kabul edilir) aslen Ural-Altay kabilesinin insanlarıydı, ancak diğer kabilelerden gelen yoğun akın nedeniyle etnografik karakterlerini tamamen kaybettiler. Özellikle Avrupa'da günümüz Türklerinin büyük bir kısmı Yunan, Bulgar, Sırp ve Arnavut döneklerin torunlarıdır veya Türklerin bu kabilelerden kadınlarla veya Kafkasya yerlileriyle evliliklerinden gelmektedir. Bir nevi doğal seçilim sayesinde, günümüz Türkleri, uzun boylu, yapılı, yakışıklı, asil özelliklere sahip insanlardan oluşan bir kavimi temsil etmektedir. Onların baskın özellikleri Ulusal karakter- Muamelede önem ve haysiyet, ölçülülük, misafirperverlik, ticarette ve takasta dürüstlük, cesaret, abartılı milli gurur, dini fanatizm, kadercilik ve hurafe eğilimi .

ESBE, “Osmanlı Türkleri” başlıklı makalesinde Türklerin antropolojik özelliklerini geniş bir şekilde anlatıyor:

Antropolojik açıdan, Osmanlı Türkleri, Türk boylarının orijinal özelliklerini neredeyse tamamen kaybetmişlerdir; şu anda, kendileri tarafından özümsenmiş bir veya diğer milliyetlere bağlı olarak çeşitli ırk türlerinin en heterojen karışımını temsil etmekte ve genel olarak Kafkas kabilesinin türlerine en çok yaklaşmaktadır. Bunun nedeni, Anadolu'yu ve Balkan Yarımadası'nı işgal eden Osmanlı Türklerinin, daha sonraki dönemlerde diğer Türk kavimlerinden herhangi bir akın görmeden, sürekli savaşlar nedeniyle başlangıçtaki kitlesinin giderek azalmasıdır. ve zorla Türkleştirdikleri halkları da bünyesine dahil etmek zorunda kaldı: Rumlar, Ermeniler, Slavlar, Araplar, Kürtler, Etiyopyalılar vb. din değiştirmeler, Hıristiyan gençlerden yeniçeri teşkilatının oluşması, Osmanlı Türklerinin haremlerini çok çeşitli ülke ve ırkların güzellikleriyle dolduran çokeşlilik, Osmanlı Türklerinin evlerine Etiyopya unsurunu sokan kölelik ve son olarak, fetüsü kovma geleneği - tüm bunlar yavaş yavaş Türk unsurunu azalttı ve yabancı unsurların büyümesine katkıda bulundu.

Bu nedenle Osmanlı Türkleri arasında nazik, zarif yüz hatları, küresel kafatası yapısı, yüksek alın, geniş yüz açısı, mükemmel biçimli burun, gür kirpikler, küçük canlı gözler, yukarıya doğru kavisli çene, narin bir vücut, siyah, hafif kıvırcık saçlar, zengin yüz kılları. Türkler arasında sarışın ve kızıl saçlı kişilere bile rastlamak yaygındır (Riegler). Vambery, özellikle belirli bölgelerde, Eski Ermenistan bölgesinde (Kars'tan başlayarak Malatya'ya ve Karoja sırtına kadar) Kürt tipi özelliklerin baskın olduğunu, ancak daha koyu tenli ve daha az uzun yüz hatlarına sahip olduğunu belirtiyor. Suriye'nin kuzey sınırı ve son olarak Kuzey Anadolu'daki homojen Yunan tipi, deniz kıyısına yaklaştıkça monotonluğu azalan bir tip. Avrupa Türkiye'sine gelince, İstanbul bile çok çeşitli Batı Asya, Greko-Slav ve Kafkas türlerinin bir karışımını temsil ediyor; bu karışım yalnızca kıyafetlerin tekdüze kesimi, başlık, tıraşlı kafa ve kesilmemiş sakal vb. nedeniyle homojen görünüyor. Weisbach ve Ivanovsky'nin Avrupa Türkiye'sinin farklı yerlerinden yüzden fazla kafatası dolikosefali'nin büyük çoğunluğunu verdi (ortalama gol: 74), geri kalanı gösteriyle. 80-81 (subrakisefali). Eliseev tarafından Küçük Asya'da ölçülen 143 Osmanlı Türkünde boy ortalama 1.670 ve baş indeksi 84 olarak ortaya çıktı; bunların %60'ı brakisefaliler ve subbrakisefaliler (çoğunlukla göçebeler arasında) ve yalnızca %20'si dolikosefaliler ve subdolikosefaliler (aralarında) kentsel nüfus) .

Kültür

Edebiyat

Türkçe yazılmış ilk yazılı eserler 13. yüzyılın ortalarına kadar uzanmaktadır ve Küçük Asya'da Türkçe yazılmış yazılı metinler doğası gereği yalnızca Sufi'dir. En eski Sufi eseri, öğrencisi Sheyad Hamza'nın Yusuf ve Zeliha şiirini yarattığı Ahmed Fakih'in Kader Kitabı'dır. Türkçedeki ilk kayda değer eser 1330 yılında mutasavvıf Aşık Paşa'nın "Gezgin Kitabı" adlı mesnevi şiirini yarattığı döneme dayanmaktadır.

15. yüzyılın ortalarında sözde klasik dönem Türk şiirinin 17. yüzyılın başlarına kadar süren gelişimi. Bu dönemde saray şiiri hızla gelişti. Yeni Türk edebiyatının kurucusu, Türk edebiyatının ilk dramatik eseri olan tek perdelik hiciv komedisi “Şairin Evliliği”ni (1860) yaratan yazar ve yayıncı Şinasi İbrahim'di.

Müzik

Geleneksel Türk müziği, Anadolu'da yaşayan halkların sanatının karakteristik özelliklerini özümsemiş olan Arap-İran kültürüyle ilişkilendirilir. Halk müziğinde, tekdüze bir ritimle küçük bir aralıktaki melodiler kyryk hava (kısa melodi) ve geniş bir aralıktaki melodiler, ritmik olarak serbest, net metro-ritmik kalıplara uymayan (değişen zaman bölümü hakimdir) - uzun hava (uzun) melodi).

Osmanlı İmparatorluğu döneminde yeni bir müzik türü ortaya çıktı: imparatorluk ordusunun birçok seferine eşlik eden orkestral askeri müzik. İÇİNDE XVIII'in başı yüzyılda Avrupa'da, o zamanlar büyük bir davul (daul), 2 küçük davul (sardar-nagara), 2 zil (tsil), 7 bakır boru (bori) ve 5 şal (tsurnader). Belirli bir tını kompleksi olarak yeniçeri müziği (çoğunlukla bir üçgenin eşlik ettiği zilli büyük bir davul) Avrupa opera ve senfonik müziği üzerinde gözle görülür bir etkiye sahipti. ESBE, Türk müziğini, vurmalı çalgıları yeniçerilerin müziği olarak tanımladı. "Avusturya'nın ve ardından diğer ülkelerin askeri bandolarına geçti, ancak daha sınırlı ve anlamlı bir kullanımla."

20. yüzyılda Türk müziği, Avrupa'da ortaya çıkan yeni türlerle zenginleşti. Ancak senfoni, opera, bale vb. Türkiye'de pek popülerlik kazanmadı. Modern Türk müziği, Batı müziğinin güçlü etkisi altında gelişmektedir.

Türk diasporası

Ana makale: Türk diasporası

Tarihsel olarak bilinen ilk Osmanlı (Türk) diasporası, Osmanlı İmparatorluğu'na bağlı bir devlet olan Kırım Hanlığı'nda mevcuttu. Ancak 18. yüzyılda Kırım Rusya'nın bir parçası olunca Türkler neredeyse tamamen Kırım Tatar etnik grubuna entegre olmuşlardı. Kırım Tatar dilinin güney lehçesi, Oğuz dil grubuna aittir (Kıpçak kökenli diğer iki lehçe, sözcük ve dilbilgisi açısından belirgin şekilde farklıdır).

Şu anda en büyük Türk diasporaları, eskiden Osmanlı İmparatorluğu'nun parçası olan ülkelerde bulunmaktadır. Arap ülkelerinde (Mağrip ülkeleri, Mısır, Suriye, Irak) Türkler dini bir baskıyla karşılaşmıyor ancak aynı zamanda ana dillerini öğrenme ve Türkiye ile kültürel bağları sürdürme yetenekleri ciddi şekilde sınırlı.

Kıbrıslı Türkler

Kıbrıs'ta, adayı Yunanistan'a ilhak etmeye yönelik başarısız girişim ve ardından gelen 1974 savaşı sonucunda, tanınmayan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kuruldu. Kuzey Kıbrıs bağımsız bir devlet olarak yalnızca, bir dizi BM kararına göre, uluslararası alanda tanınan Kıbrıs Cumhuriyeti'nden 1974 yılında askeri işgal sonucunda ele geçirilen bu bölgeyi yasadışı olarak işgal eden Türkiye tarafından tanınmaktadır. Buna göre Uluslararası hukuk, Kıbrıs Cumhuriyeti, 1974 yılına kadar kendisine ait olan toprakların tamamı üzerindeki egemenliğini elinde tutuyor. Kıbrıs'ın kuzey (Türk) kısmı olmaksızın AB'ye kabul edildiği yıl.

Almanya'daki Türkler

Almanya'daki Türk diasporası, 1960'lı yılların “ekonomik mucizesi” sonucunda, ekonomik büyümenin bir sonucu olarak emek talebinin arttığı, Almanya'nın nüfusunun ise büyümediği, hatta azaldığı bir dönemde oluşmuştur. Bu nedenle Almanya'ya çok sayıda Türk geldi. Türkler ile Alman milliyetçileri arasında çoğu zaman ölümlerle sonuçlanan çatışmalar yaşandı. Ancak 1990'lı yıllarda durum daha iyiye doğru değişmeye başladı: Alman hükümeti, Türklerin ulusal kimliklerini koruyarak Alman toplumuna entegre edilmesini hedefleyen bir program başlattı.

Diğer Avrupa ülkelerindeki Türkler

Ayrıca bakınız

Notlar

1. Milliyet. 55 milyon kişi "etnik olarak" Türk . Erişim tarihi: 21 Temmuz 2011.
2. KONDA Araştırma ve Danışmanlık, Sosyal Yapı Araştırması 2006
3. Kongre Kütüphanesi - Federal Araştırma BölümüÜlke Profili: Türkiye. 4 Şubat 2012 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 6 Şubat 2010.
4. CIA. Dünya Gerçekleri Kitabı. Erişim tarihi: 27 Temmuz 2011.
5. Avrupa Enstitüsü Merkel Almanya'da Göçmenlik Tartışmasını Stokes Ediyor. 4 Şubat 2012 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 15 Kasım 2010.
6. Kotter, ben; Vonthein, R; Günaydın, I & Müller, C (2003), "Alman ve Türk Kökenli Hastalarda Behçet Hastalığı - Karşılaştırmalı Bir Çalışma", Zouboulis, Christos (ed.), "Deneysel Tıp ve Biyolojideki Gelişmeler, Cilt 528", Springer, s. 55, ISBN 0306477572
7. Haviland, William A.; Prins, Harald E.L.; Walrath, Dana ve McBride, Tavşan (2010), "Antropoloji: İnsanın Mücadelesi",Cengage Öğrenme, s. 675, ISBN 0495810843
8. 2006 Kanada Sayımı: Konuya dayalı tablolamalar | Kanada, İller, Bölge Nüfusu için Etnik Köken (247), Tek ve Çoklu Etnik Köken Yanıtları (3) ve Cinsiyet (3)
9. Tüm Rusya Nüfus Sayımı 2010. Rusya Federasyonu nüfusunun ulusal bileşimi 2010
10. Tüm Rusya nüfus sayımı 2002. Rusya'nın bölgelerine göre nüfusun ulusal bileşimi. "Demoskop". 23 Ağustos 2011 tarihinde kaynağından arşivlendi.
11. Kazakistan Cumhuriyeti İstatistik Ajansı. Nüfus Sayımı 2009. (Nüfusun ulusal bileşimi .rar)
12. Kırgız Cumhuriyeti Ulusal İstatistik Komitesi 2009.
13. Azerbaycan'ın etnik bileşimi: 2009 nüfus sayımı. Arşivlendi
14. &n_page=5 2001 yılının tüm Ukrayna nüfus sayımı. Nüfusun milliyet ve ana dile göre dağılımı. Ukrayna Devlet İstatistik Komitesi.
15. Mihail Tulsky Tacikistan'ın 2000 nüfus sayımının sonuçları: ulusal, yaş, cinsiyet, aile ve eğitim yapısı. "Demoskop". 25 Ağustos 2011 tarihinde kaynağından arşivlendi.
16. Belarus Cumhuriyeti'nin nüfus sayımı 2009. MİLLİYETE VE ANA DİLİNE GÖRE NÜFUS. belstat.gov.by. 3 Şubat 2012 tarihinde kaynağından arşivlendi.
17. 07/01/2010 tarihi itibariyle Letonya nüfusunun ulusal bileşime ve devlet üyeliğine göre dağılımı (Letonya)
18. "Rusya'nın Yüzleri" - etnik gruplar ve halklar
19. SSCB Bilimler Akademisi. Dünya Tarihi. - Bay. yayınevi polit. Edebiyat, 1956. - S. 253.

    Orjinal metin(Rusça)

    Ekonomik ve kültürel yaşamın büyük ve eski merkezlerinin yanı sıra, çok eskilere dayanan eski ilişki biçimlerini koruyan alanlar da vardı. ilkel toplumsal dönem. Küçük Asya alışılmadık derecede çeşitli bir etnik yapıya sahipti ve nüfusu nispeten küçük bir bölgede genellikle birkaç dil konuşuyordu.

20. , İle. 49-73
21. , İle. 52: “Anadolu'nun batısında ve kıyı bölgelerinde çoğunlukla Rumlar vardı. Doğuda ise nüfusun etnik yapısı çok daha karmaşıktı: Rumların yanı sıra Lazlar, Gürcüler, Ermeniler, Kürtler, Araplar ve Süryaniler de vardı.”
22. , İle. 55-56
23. , İle. 73
24. Türkler (millet). TSB. 4 Şubat 2012 tarihinde kaynağından arşivlendi.
25. Doğu Tarihi. 6 ciltte T. 2. Orta Çağ'da Doğu. M., “Doğu Edebiyatı”, 2002. ISBN 5-02-017711-3
26. , İle. 123
27. VII Uluslararası Antropolojik ve Etnografik Bilimler Kongresi // 1964 Moskova. Cilt 10 sayfa 98

    Orjinal metin(Rusça)

    Çoğunda Genel taslak Türklerin etnogenezi, Türk halkının birçok etnik bileşenden oluşmasıyla karakterize edilir, ancak belirleyici bileşen Türk boylarıydı - Oğuzlar, Türkmenler, Uzlar (Batı Oğuzlar), Peçenekler, Kıpçaklar vb. Diğer bir bileşen ise Türkler tarafından asimile edilen yerel nüfus gruplarıydı - Rumlar, Ermeniler, Kürtler, Lazlar, Gürcüler vb. Yerel nüfusun asimilasyonu "Türklerin güçlü bir topluluk yaratmasıyla kolaylaştırıldı" feodal devlet- Selçuklu Sultanlığı (11. yüzyılın 70'leri - 1307), yani siyasi açıdan egemen topluluktu.

28. , İle. 126
29. Gábor Agoston, Bruce Alan Masters.. - Infobase Yayıncılık, 2009. - S. 40. - ISBN 0816062595, 9780816062591

    Orjinal metin(İngilizce)

    Selçuklular ve Türk boylarının Anadolu ana karasına göç etmesiyle birleşerek Anadolu'da Türk ve İslam etkisini yaydılar. Yönetim dili Farsça olan Selçuklulardan farklı olarak Karamanoğulları ve diğer Anadolu Türk beylikleri, resmi edebiyat dili olarak konuşulan Türkçeyi benimsediler. Türk dili bu beyliklerde yaygınlaşarak Osmanlı döneminde en yüksek gelişmişliğine ulaştı.

30. , İle. 131
31. SSCB Bilimler Akademisi. Dünya Tarihi. - Bay. yayınevi polit. Edebiyat, 1957. - S. 733.
32. N. N. Miklouho-Maclay'ın adını taşıyan Etnografya Enstitüsü. Bildiriler. - Bay. yayınevi polit. Edebiyat, 1963. - T. 83. - S. 58.
33. ÜZERİNDE. Baskakov Türk dilleri. - M.: Doğu Edebiyatı Yayınevi, 1960. - S. 141.
34. , İle. 135
35. , İle. 149
36. Kinros Lordu. Osmanlı İmparatorluğu'nun yükselişi ve çöküşü. - M.: KRON-PRESS, 1999. - S. 37. - ISBN 5-232-00732-7
37. Osmanlı devleti, toplumu ve medeniyetinin tarihi. - M.: Doğu edebiyatı, 2006. - T. 1. - S. 25-26. - ISBN 5-02-018511-6, 5-02-018509-4
38. Ivanovna.İslam dünyasının tarihi üzerine çalışıyor. - M.: Doğu edebiyatı, 2008. - S. 207. - ISBN 978-5-02-036375-5
39. Yunanistan. Kısa Yahudi Ansiklopedisi. 4 Şubat 2012 tarihinde kaynağından arşivlendi.

    Orjinal metin(Rusça)

    Osmanlı İmparatorluğu'na karşı Yunan isyanı (1821), Türk hükümetine sadık Yunan Yahudileri için ciddi bir felaket oldu. İsyancıların ele geçirdiği şehirlerde çok sayıda Yahudi öldürüldü. Yalnızca Mora Yarımadası'nda beş bin Yahudi öldü. Bağımsız Yunanistan, Yahudiler için eşit haklar ilan etmesine rağmen, 1821'den sonra yüzyılın sonuna kadar sürekli pogrom tehdidi altında yaşadılar.

40. William St Clair.. - Açık Kitap Yayıncıları, 2008. - S. 1. - ISBN 1906924007, 9781906924003

    Orjinal metin(İngilizce)

    Yunanistan Türkleri çok az iz bıraktı. Aniden ve nihayet 1821 baharında yas tutmadan ve dünyanın geri kalanı tarafından fark edilmeden ortadan kayboldular. Yıllar sonra seyyahlar taş yığınlarını sorduklarında yaşlı adamlar şöyle açıklarlardı: "Orada duruyordu kule Ali Ağa'yı öldürdük ve orada onu, haremini ve kölelerini katlettik." O zamanlar Yunanistan'ın, ülkenin her yerinde küçük topluluklar halinde yaşayan, müreffeh çiftçiler, tüccarlar, Türk kökenli büyük bir nüfusu barındırdığına inanmak zordu. ve aileleri yıllardır başka ev tanımayan memurlar. Yunanlıların dediği gibi ay onları yuttu.

Türkler (ulus) Türkler(kendi adı - Türk), millet, Türkiye'nin ana nüfusu. Türkiye'nin nüfusu 35 milyonun üzerindedir. (1975, değerlendirme). Ayrıca Bulgaristan (700 binden fazla kişi), Yugoslavya (yaklaşık 200 bin kişi), Yunanistan (yaklaşık 100 bin kişi), Kıbrıs (yaklaşık 100 bin kişi), Romanya, Irak, SSCB ve diğer ülkelerde de yaşıyorlar. Türk Dili. Dine göre T.'nin büyük kısmı Sünni Müslümanlardır. Antropolojik olarak T.'nin çoğu Akdeniz ırkı. Etnik olarak Tacikistan iki ana bileşenden oluşuyordu: 11.-13. yüzyıllarda Moğol ve Selçuklu fetihleri ​​​​sırasında Orta Asya ve İran'dan Küçük Asya'ya taşınan Türk göçebe pastoral kabileleri (çoğunlukla Oğuz ve Türkmen) (bkz. Selçuklular) ve yerel Küçük Asya nüfusu. Bazı Türk boyları Balkanlar'dan (Uzlar ve Peçenekler) Küçük Asya'ya girdi. Türkler yerel halkla (Rum, Ermeni, Gürcü vb.) karışarak bir kısmını asimile ettiler, ancak çiftçilik becerilerini ve birçok kültürel özelliği de onlardan benimsediler. T.'nin etnogenezine katıldılar farklı zaman ayrıca Arapça, Kürtçe, Güney Slavca, Rumence, Arnavutça ve diğer unsurlar. 14.-16. yüzyıllardaki Türk fetihleri ​​sırasında. T. Balkanlara ve Kıbrıs'a nüfuz etti. Türk milletinin oluşumu 15. yüzyıl civarında sona erdi; Türk milleti ise 20. yüzyılın ilk on yıllarında ortaya çıktı.

Modern T.'nin çoğunluğu (yaklaşık %65) istihdam edilmektedir. tarım(tarım ve büyükbaş hayvancılık). Sanayi işçilerinin sayısı ise 2 milyona yakın.

T.'nin bir parçası olarak etnografik yarı göçebe grupları vardır: Yuryuklar, Türkmenler, Takhtajiler, Abdallar vb. Yerleşik hale gelen yarı göçebeler, T.'yi hızla asimile ederler. T.'nin tarihi, ekonomisi ve kültürü için bkz. Sanat. Türkiye.

Batı Asya Halkları, M., 1957; Eremeev D. E., Türklerin Etnogenezi, M., 1971.

D. E. Eremeev.

Büyük Sovyet Ansiklopedisi. - M .: Sovyet Ansiklopedisi. 1969-1978 .

Diğer sözlüklerde “Türkler (millet)”in ne olduğuna bakın:

Türkler Türkler ... Vikipedi

Bu terimin başka anlamları da var, bkz. Türkler (anlamlar). "Türk" talebi buraya yönlendirilmektedir; diğer anlamlarına da bakınız. Türkler... Vikipedi

- (enlem. ulus kabilesinden, insanlardan), tarihi. kendi topraklarında bir topluluğun oluşumu sırasında gelişen insan topluluğu, ekonomik. bağlantılar, yanıyor. dil, kültür ve karakterin bazı özellikleri. Burjuvazide sosyoloji ve tarih yazımı yok... Felsefi Ansiklopedi

- (kendi adını taşıyan Türk) ulus, Türkiye'nin ana nüfusu (50 milyondan fazla insan). Toplam nüfus 53,3 milyon kişi (1992). Dil Türkçedir. Sünni Müslüman inananlar... Büyük Ansiklopedik Sözlük

Kaya, rkam; pl. Millet, Türkiye'nin ana nüfusu; bu milletin temsilcileri. ◁ Türk, Rka; (konuşma dili) Türk ve; m.Turchanka ve; pl. cins. hayır, işte. nkam; Ve. Türkçe (bkz.). * * * Türkler (kendi adını Türk), insanlar, Türkiye'nin ana nüfusu (50 milyon... ... ansiklopedik sözlük

Türkler Etnopsikolojik Sözlük

TÜRKLER Rusya'nın uzun süredir komşusu, Karadeniz'in güneyinde yer alan Türkiye'nin yerli milletidir. Türklerin psikolojisinde derin bağnaz dindarlık, dayanıklılık ve sabır, günlük yaşamda aşırı gösterişsizlik gibi özellikler en açık şekilde ortaya çıkıyor... Ansiklopedik Psikoloji ve Pedagoji Sözlüğü

I Turki Ahmed Riad (16.3.1902, Tanta, 17.1.1971, Kahire), Mısırlı fiziksel kimyacı. Kahire Üniversitesi'nden mezun olduktan sonra orada çalıştı (1953'te 57 Fen Fakültesi dekanı). Akademinin Ulusal Araştırma Merkezi'ne (1957'den beri) başkanlık ediyor... ... Büyük Sovyet Ansiklopedisi

- (kendine Türk denir) millet, ana. (%90) Türkiye nüfusunun Sayı T. Türkiye'de St. 32 milyon (1972), Bulgaristan'da St. 750 bin, Yugoslavya yakl. 200 bin, Yunanistan yakl. 100 bin, Kıbrıs'ta yaklaşık. 100 bin, Romanya'da 15 bin, Irak'ta 10 bin, SSCB'de 79 bin kişi. Türkçe… Sovyet tarihi ansiklopedisi

Türkler- kaya, rkam; pl. Ayrıca bakınız Türk, Türk, Türk kadını, Türk Milleti, Türkiye'nin ana nüfusu; Bu milletin temsilcileri... Birçok ifadenin sözlüğü

Türkler

Modern Türkiye nüfusunun büyük bir kısmı Türk kökenli etnik Türklerdir. etnik grup halklar Türk milleti, 11-13. yüzyıllarda Orta Asya ve İran'da yaşayan Türk pastoral kavimlerinin (başta Türkmenler ve Oğuzlar) Selçuklu ve Moğolların baskısıyla Küçük Asya'ya göç etmek zorunda kalmasıyla şekillenmeye başladı. Türklerin bir kısmı (Peçenekler, Uzlar) Balkanlardan Anadolu'ya geldi. Türk boylarının çeşitli yerel nüfusla (Rumlar, Ermeniler, Gürcüler, Kürtler, Araplar) karışması sonucunda modern Türk milletinin etnik temeli oluştu. Türkiye'nin Avrupa ve Balkanlar'a yayılması sürecinde Türkler, Arnavut, Rumen ve çok sayıda Güney Slav halklarının etkisine maruz kaldı. Türk halkının nihai oluşum dönemi genellikle 15. yüzyıla atfedilir.
Türkler, MÖ 1. binyılda Kuzey Çin bozkır topraklarında şekillenen etno-dilsel bir topluluktur. e. Türkler göçebe sığır yetiştiriciliğiyle, bunun mümkün olmadığı bölgelerde ise çiftçilikle uğraşıyorlardı. Modern Türkçe konuşan halklar, eski Türklerin doğrudan etnik akrabaları olarak anlaşılmamalıdır. Bugün Türkler olarak adlandırılan, Türkçe konuşan birçok etnik grup, Türk kültürünün ve Türk dilinin Avrasya'nın diğer halkları ve etnik grupları üzerindeki asırlık etkisinin bir sonucu olarak oluşmuştur.
Türkçe konuşan halklar arasında en çok çok sayıda halk küre. Çoğu uzun süredir Asya ve Avrupa'da yaşıyor. Ayrıca Amerika ve Avustralya kıtalarında da yaşıyorlar. Modern Türkiye nüfusunun %90'ını Türkler oluşturuyor ve eski SSCB topraklarında yaklaşık 50 milyon Türk yaşıyor, yani Slav halklarından sonra ikinci en büyük nüfus grubunu oluşturuyorlar.
Antik çağlarda ve Orta Çağ'da birçok Türk devleti oluşumu vardı: İskit, Sarmat, Hun, Bulgar, Alan, Hazar, Batı ve Doğu Türkleri, Avar ve Uygur Kağanlıkları vb. bu gün 1991-1992 Eski SSCB topraklarında Türk birliği cumhuriyetleri bağımsız devletler ve BM üyesi oldular. Bunlar Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan'dır. Rusya Federasyonu Başkurdistan, Tataristan ve Saha (Yakutya) devlet statüsü kazandı. Şeklinde özerk cumhuriyetler Tuvalılar, Hakasyalılar, Altaylılar ve Çuvaşlar Rusya Federasyonu içerisinde kendi devletlerine sahiptirler.
Egemen cumhuriyetler arasında Karaçaylar (Karaçay-Çerkesya), Balkarlar (Kabardey-Balkarya), Kumuklar (Dağıstan) bulunmaktadır. Karakalpakların Özbekistan'da, Nahçıvan Azerbaycanlılarının ise Azerbaycan'da kendi cumhuriyetleri vardır. Gagavuz halkı Moldova'da egemen devlet olduğunu ilan etti.
Devlet henüz restore edilmedi Kırım Tatarları Nogaylar, Ahıska Türkleri, Şorlar, Çulymlar, Sibirya Tatarları, Karaitler, Trukhmenler ve diğer bazı Türk halklarının devleti yoktur.
Türkiye'deki Türkler ve Kıbrıslı Türkler hariç, eski SSCB dışında yaşayan Türklerin kendi devletleri yoktur. Çin'de yaklaşık 8 milyon Uygur, 1 milyondan fazla Kazak, 80 bin Kırgız, 15 bin Özbek yaşamaktadır (Moskalev, 1992, s. 162). Moğolistan'da 18 bin Tuvan yaşıyor. İran ve Afganistan'da yaklaşık 10 milyonu Azerbaycanlı olmak üzere önemli sayıda Türk yaşıyor. Afganistan'daki Özbeklerin sayısı 1,2 milyona, Türkmenlerin 380 bine, Kırgızların sayısı ise 25 bine ulaşıyor. Bulgaristan, Romanya, Yugoslavya topraklarında yüzbinlerce Türk ve Gagauz yaşıyor, Litvanya ve Polonya'da az sayıda Karait yaşıyor ve Türk halklarının temsilcileri de Irak'ta (yaklaşık 100 bin Türkmen, çoğu Türk), Suriye'de (30) yaşıyor. bin Türkmen'in yanı sıra Karaçaylar, Balkarlar) ABD, Macaristan, Almanya, Fransa, İngiltere, İtalya, Avustralya ve diğer bazı ülkelerde de Türkçe konuşan topluluklar bulunmaktadır.
Eski çağlardan beri Türkçe konuşan halklar dünya tarihinin gidişatında önemli bir etkiye sahip olmuş ve dünya medeniyetinin gelişimine önemli katkılarda bulunmuşlardır. Ancak Türk halklarının gerçek tarihi henüz yazılmadı. Etnogenezleriyle ilgili pek çok şey belirsizliğini koruyor; pek çok Türk halkı ne zaman ve hangi etnik gruplara dayanarak oluştuklarını hâlâ bilmiyor.
Bilim insanları, Türk halklarının etnogenezi sorununa ilişkin bir dizi değerlendirmede bulunuyor ve en son tarihi, arkeolojik, dilsel, etnografik ve antropolojik verilere dayanarak bazı sonuçlar çıkarıyor.
Yazarlar, ele alınan sorunun bir veya başka bir konusunu ele alırken, döneme ve belirli tarihsel duruma bağlı olarak bazı tür kaynakların (tarihsel, dilbilimsel, arkeolojik, etnografik veya antropolojik) az çok olabileceği gerçeğinden yola çıktılar. Bu insanların etnogenez sorununu çözmek için önemli. Ancak hiçbiri temelde lider bir rol üstlenemez. Her birinin diğer kaynaklardan alınan verilerle çapraz kontrol edilmesi gerekiyor ve her birinin belirli bir durumda gerçek etnogenetik içerikten yoksun olduğu ortaya çıkabilir. S.A. Arutyunov şunu vurguluyor: "Hiçbir kaynak tek başına belirleyici olamaz veya diğerlerinden üstün olamaz; farklı durumlarda farklı kaynaklar baskın öneme sahip olabilir, ancak her durumda sonuçların güvenilirliği öncelikle bunların karşılıklı olarak yeniden doğrulanma olasılığına bağlıdır."
Günümüz Türklerinin ataları olan göçebe Oğuz boyları Anadolu'ya ilk kez 11. yüzyılda Selçuklu fetihleri ​​döneminde Orta Asya'dan girmiştir. 12. yüzyılda Selçukluların fethettiği Küçük Asya topraklarında İkonya Sultanlığı kuruldu. 13. yüzyılda Moğolların saldırısı altında Türk boylarının Anadolu'ya yerleştirilmesi yoğunlaştı. Ancak Moğolların Küçük Asya'yı istila etmesi sonucunda İkonya Sultanlığı, biri Osman Bey tarafından yönetilen feodal beyliklere bölündü. 1281-1324 yıllarında mülkünü bağımsız bir beyliğe dönüştürdü ve bu beylik Osman'dan sonra Osmanlı beyliği olarak anıldı. Daha sonra Osmanlı Devleti'ne dönüşmüş ve bu devlette yaşayan kavimlere Osmanlı Türkleri denmeye başlanmıştır. Osman, Oğuz boyunun lideri Ertogul'un oğluydu. Böylece Osmanlı Türklerinin ilk devleti Oğuz devleti olmuştur. Oğuzlar kimlerdir? Oğuz kabile birliği 7. yüzyılın başlarında Orta Asya'da ortaya çıktı. Uygurlar birlik içinde baskın bir konuma sahipti. 1. yüzyılda Kırgızların baskısına uğrayan Oğuzlar Sincan topraklarına taşındı. 10. yüzyılda Sirderya'nın aşağı kesimlerinde merkezi Yanşkent'te olan bir Oğuz devleti kuruldu. 11. yüzyılın ortalarında bu devlet doğudan gelen Kıpçaklar tarafından yenilgiye uğratıldı. Oğuzlar Selçuklularla birlikte Avrupa'ya göç etti. Ne yazık ki Oğuzların devlet yapısı hakkında hiçbir şey bilinmemektedir ve bugün Oğuzların devleti ile Osmanlılar arasında herhangi bir bağlantı bulmak imkansızdır, ancak Osmanlı devlet yönetiminin Oğuzların tecrübesi üzerine inşa edildiği varsayılabilir. durum. Osman'ın oğlu ve halefi Orhan Bey, 1326'da Bursa'yı Bizanslıların elinden alarak başkent yaptı ve ardından ele geçirdi. Doğu Yakası Marmara Denizi ve Geliopolis adasına yerleştiler. Zaten padişah unvanını taşıyan I. Murad (1359-1389), Türkiye'nin başkentini taşıdığı (1365) Andrianople dahil tüm Doğu Trakya'yı fethetti ve aynı zamanda Anadolu'nun bazı beyliklerinin bağımsızlığını da ortadan kaldırdı. I. Bayezid (1389-4402) döneminde Türkler Bulgaristan, Makedonya ve Tesalya'yı fethederek Konstantinopolis'e yaklaştı. Timur'un Anadolu'yu işgali ve Bayezid'in birliklerinin Ankara Savaşı'nda (1402) yenilgiye uğratılması, Türklerin Avrupa'ya ilerleyişini geçici olarak durdurdu. Murad (1421-1451) döneminde Türkler Avrupa'ya yönelik saldırılarına yeniden başladı. Mehmed (1451-1481) bir buçuk ay süren kuşatmanın ardından Konstantinopolis'i ele geçirdi. Bizans İmparatorluğu'nun varlığı sona erdi. Konstantinopolis (İstanbul) Osmanlı İmparatorluğu'nun başkenti oldu. Mehmed bağımsız Sırbistan'ın kalıntılarını ortadan kaldırdı, Bosna'yı, Yunanistan'ın büyük bir bölümünü, Moldavya'yı, Kırım Hanlığı'nı fethetti ve neredeyse tüm Anadolu'nun zaptını tamamladı. Sultan I. Selim (1512-1520) Musul, Suriye, Filistin ve Mısır'ı, ardından Macaristan ve Cezayir'i fethetti. Türkiye o zamanın en büyük askeri gücü haline geldi. Osmanlı İmparatorluğu'nun iç etnik birliği yoktu ve yine de 15. yüzyılda Türk milletinin oluşumu sona erdi. Bu genç milletin arkasında ne vardı? Oğuz devleti ve İslam tecrübesi. Türkler, İslam'la birlikte, Türkler ile Avrupalılar arasındaki fark kadar, Roma hukukundan önemli ölçüde farklı olan İslam hukukunu da algılıyorlar. Türklerin Avrupa'da ortaya çıkmasından çok önce, Arap Halifeliği'nde tek yasal kanun Kur'an'dı. Ancak daha gelişmiş halkların hukuki olarak boyun eğdirilmesi halifeliği önemli zorluklarla karşı karşıya bırakmak zorunda kaldı. 6. yüzyılda Muhammed'in tavsiye ve emirlerinin bir listesi ortaya çıktı; bu liste zamanla genişletildi ve kısa sürede birkaç düzine cilde ulaştı. Bu kanunlar dizisi, Kur'an'la birlikte sözde sünneti veya "doğru yolu" oluşturuyordu. Bu yasalar, büyük Arap Halifeliğinin hukukunun özünü oluşturuyordu. Ancak fatihler yavaş yavaş fethedilen halkların kanunlarına, özellikle de Roma hukukuna aşina oldular ve aynı kanunları fethedilenlere Muhammed adına sunmaya başladılar. 8. yüzyılda Ebu Hanife (696-767) ilk hukuk okulunu kurdu. Kendisi İran kökenliydi ve katı Müslüman ilkeleri ile yaşamın ihtiyaçlarını esnek bir şekilde birleştiren bir hukuki yön oluşturmayı başardı. Bu yasalar Hıristiyanlara ve Yahudilere geleneksel yasalarını kullanma hakkı veriyordu.
Görünüşe göre Arap Halifeliği yasal bir toplum kurma yolunu izlemişti. Ancak bu gerçekleşmedi. Ne Arap Halifeliği ne de onu takip eden tüm Orta Çağ Müslüman devletleri, devlet onaylı bir kanunlar sistemi oluşturmadı. İslam hukukunun temel özü, hukuki ve ayni haklar arasında büyük bir uçurumun bulunmasıdır. Muhammed'in gücü doğası gereği teokratikti ve hem ilahi hem de ilahi gücü kendi içinde taşıyordu. siyasi başlangıç. Ancak Muhammed'in emirlerine göre yeni halifenin ya genel kurulda seçilmesi ya da ölmeden önce önceki halife tarafından atanması gerekiyordu. Ancak gerçekte halifenin gücü her zaman miras kalmıştı. Hukuki kanuna göre Müslüman cemaati, özellikle de başkentteki cemaat, değersiz davranış, zihinsel eksiklik veya görme ve işitme kaybı nedeniyle halifeyi görevden alma hakkına sahipti. Ama aslında halifenin gücü mutlaktı ve tüm ülke onun mülkü sayılıyordu. Yasalar da ters yönde çiğnendi. Hukuki kanunlara göre gayrimüslimlerin ülke yönetimine katılma hakkı yoktu. Sarayda bulunma hakkına sahip olmadığı gibi bölgeyi veya şehri de yönetemezdi. Aslında Halife, kendi takdirine bağlı olarak, gayrimüslimleri en yüksek makamlara atadı. hükümet pozisyonları. Böylece, eğer Avrupalılar, armonik çağdan kahramanlık çağına geçiş sırasında Tanrı'nın yerine Roma Hukukunu koymuşlarsa, o zaman, armonik dönemlerini Orta Asya'da geçirmiş olan geleceğin Müslümanları, kahramanlık çağında hukuku din ile birlikte bir hukuka dönüştürdüler. Hem yasa koyucu, hem uygulayıcı, hem de kadı olan Hilafet hükümdarının oyuncağı.
Benzer bir durumu Stalin döneminde Sovyetler Birliği'nde de gözlemledik. Bu hükümet biçimi tüm doğu despotizmlerinin doğasında vardır ve Avrupa hükümet biçimlerinden temel olarak farklıdır. Bu hükümet biçimi, yöneticilerin haremler, köleler ve şiddet ile dizginsiz lüksüne yol açmaktadır. Halkın bilimsel, teknik ve ekonomik açıdan feci geriliğine yol açıyor. Bugün başta Türkiye olmak üzere pek çok sosyolog ve iktisatçı, Osmanlı İmparatorluğu'nun, ülke içindeki bir takım sözde devrimlere rağmen günümüze kadar varlığını sürdüren ekonomik geri kalmışlığının nedenlerini bulmaya çalışıyor. Pek çok Türk yazar Türk geçmişini eleştiriyor ama hiçbiri Türk geri kalmışlığının kökenlerini ve Osmanlı İmparatorluğu rejimini eleştirmeye cesaret edemiyor. Diğer Türk yazarların Osmanlı İmparatorluğu tarihine yaklaşımı, modern tarih biliminin yaklaşımından temelden farklıdır. Türk yazarlar öncelikle Türk tarihinin, diğer halkların tarihlerinde bulunmayan kendine has özellikleri olduğunu kanıtlamaya çalışırlar. “Osmanlı İmparatorluğu'nun sosyal düzenini inceleyen tarihçiler, onu genel tarihi kanunlar ve kalıplarla karşılaştırmaya çalışmamakla kalmadı, tam tersine, Türkiye ve Türk tarihinin diğer ülkelerden ve diğer tüm tarihlerden ne kadar farklı olduğunu göstermek zorunda kaldılar. ” Osmanlı toplum düzeni Türkler için çok uygun ve iyiydi ve Türkiye Avrupa etkisi altına girene kadar imparatorluk kendine özgü bir şekilde gelişti. Altında olduğuna inanıyor Avrupa etkisi ekonominin liberalleşmesi gerçekleşti, toprak mülkiyeti hakkı, ticaret özgürlüğü ve bir dizi başka önlem yasallaştırıldı ve tüm bunlar imparatorluğu mahvetti. Başka bir deyişle, bu yazara göre Türk İmparatorluğu tam da Avrupa ilkelerinin kendisine nüfuz etmesi sonucu iflas etti.
Daha önce de belirtildiği gibi, ayırt edici özellikleri Avrupa kültürü hukuk, kendini sınırlama, bilimin gelişimi ve bireye saygıydı. Buna karşılık İslam hukukunda, bireye değer vermeyen ve dizginsiz lüksü doğuran yöneticinin sınırsız gücünü gördük. İnanca ve tutkulara kapılmış bir toplum, bilimi neredeyse tamamen ihmal eder ve dolayısıyla ilkel bir ekonomiye sahip olur.

Herkes Türklerin yakın komşumuz olduğunu biliyor. Ancak onların aynı zamanda Rusların yurttaşı olduklarına dair mesaj belki pek çok kişiyi şaşırtacak. Bu arada durum böyle.

Urallardan Sarı Nehir'e

Türkler dil ve etnik kökenlerine göre Türk dili konuşan dünyaya, Altay Türk koluna aittir. dil ailesi MÖ 3.-1. binyılda Orta Asya'nın geniş alanlarında oluşan. Türkçe konuşan kavimlerin Sayan-Altay ve Baykal bölgesinden göçü M.Ö. son yüzyıllarda başlamıştır. - MS ilk yüzyıllar Birincisi - MS 1. binyılın ortalarında Sibirya'nın farklı bölgelerine. - Orta Asya'ya. İÇİNDE V-VI yüzyıllar Onlarla ilgili haberler Çin, İran, Ermeni ve Bizans kroniklerinde yer alıyor.

6. yüzyılın ortalarından itibaren, o zamanki dünyanın önemli bir kısmı, batıdaki Urallar ve Hazar Denizi'nden nehre kadar bozkır ve yarı çöllerin sonsuz genişliklerini kontrol eden bir devlet olan güçlü Türk Kağanlığı'nı hesaba katmak zorunda kaldı. . Doğuda Sarı Nehir. 7. yüzyılın başlarında bu devlet yapısı Batı Türk Kağanlığı (740'a kadar Orta Asya) ve Doğu Türk Kağanlığı (745'e kadar Orta ve Doğu Asya) olarak ikiye ayrıldı.

Türklerin Orta Asya'ya yerleşmeleri sonraki yüzyıllarda da devam etti. “Türklerin ülkesi”, “Türkistan” Orta ve Orta Asya'da devasa bir bölge olarak anılmaya başlandı. 8. yüzyılda bunların çoğu Arap Halifeliği. Arap tarihçilerin tüm Türk boyları için ortak bir adı vardı: Türk (çoğul - atrak); Bizanslılar onlara Turkoi, İranlılar ise Torki diyordu.

Orta Asya Türkleri, Arapların getirdiği yeni din olan İslam'ı nispeten kolay ve hızlı bir şekilde kabul ettiler. Ancak, 9. yüzyılda halifeliğe isyan ettiler ve Türk kabilelerinden biri olan Oğuz - Oğuz Han'ın lideri tarafından yönetilen kendi devletlerini kurdular. 10. yüzyılın sonlarından itibaren Oğuz devletinde merkezkaç eğilimler yoğunlaşıyor; güney bölgelerinde Selçuklu boyu, Oğuz hanlarının gücüne isyan eden kabilelere liderlik ediyordu.

11. yüzyılın ortalarında yeni Türk kavimleri olan Kıpçaklar (Kumanlar) Orta Asya'dan Orta Asya'ya göç ettiler. Onların baskısıyla Oğuzların bir kısmı Orta Asya'nın güneyine ve İran'a gider, Selçuklu boyunun gücünü tanırlar. Kısa süre sonra Orta Asya'nın güney bölgelerine Türkmenistan (“Türkmenlerin ülkesi”) adı verilmeye başlandı: bu, bölgenin etnopolitik haritasında yeni bir halkın - Türkmenlerin - ortaya çıkması anlamına geliyordu.

11. yüzyıl Türkmenleri zaten İran halklarını (Sakalar, Alanlar, Soğdlular, Harezmliler) iyice tanıyordu; kültürlerinden çok şey öğrendiler; Türkmenlerin söz varlığında pek çok İran kelimesi yer aldı. 11. yüzyılın ikinci yarısında bazı Türkmen ve Oğuz boyları Transkafkasya'ya taşındı ve burada aktif katılımlarıyla daha sonra Azerbaycanlılar olarak anılacak yeni bir etnik grup oluşmaya başladı. Selçuklu klanının liderlerinin önderlik ettiği bazıları, Yunanlıların Anadolu (Yunan Anatole, lit. - "doğu", "gün doğumu") - Küçük Asya olarak adlandırdıkları ülkeye daha da ilerledi.

Anadolu, diğer adıyla Türkmenistan

Küçük Asya'ya taşınan Türklere, liderlerinin kabilesinin adından dolayı toplu olarak Selçuklular adı verilmiştir. Bu zamana kadar Selçuklular, Orta Asya'nın güney bölgelerini, modern Azerbaycan topraklarını, İran'ı, Irak'ı ve Suriye'yi kapsayan büyük bir güç yaratmıştı. 11. yüzyılın 60'lı yıllarından itibaren Anadolu'yu fethetmeye başladılar. 1065'te Ermenistan fethedildi; 1071 yılında İmparator Roman Diogenes liderliğindeki Bizans ordusu ezici bir yenilgiye uğradı. Selçuklular Küçük Asya'nın büyük bir kısmının hakimi oldular.

Selçukluların kollarından biri, Anadolu'da yarattığı Rum Sultanlığı'nda hüküm sürmeye başladı (“Rum”, “Roma”, “Roma” kelimelerinin Arapçalaştırılmış şeklidir): kendilerini - en azından - halefleri olarak gördüler. Roma imparatorlarının. 1243 Anadolu'nun işgali Moğol orduları müreffeh Rum Sultanlığı'nı yeni fatihlerin haraççısı haline getirdi. 1307'de devlet olarak tasfiye edildi.

Ancak Moğollar Küçük Asya'da uzun süre kalmadılar; bölgedeki etnik süreçler üzerindeki etkileri minimum düzeydeydi. Çok daha önemlisi, 13. yüzyılda Orta Asya ve İran'dan gelen, ilerleyen Moğollardan kaçan Türk ve Türk olmayan pek çok kabilenin bu bölgeye yeniden yerleştirilmesiydi. 13. yüzyılın sonlarında Kara-Koyunlu ve Ak-Koyunlu gibi büyük Türkmen boyları Orta Asya'dan Doğu Anadolu'ya göç etmiş ve Marco Polo tüm Anadolu'ya "Türkmenistan" adını vermişti.

Muhtemelen 11. yüzyılda bu bölgeye yerleşen göçebe Türklerin toplam sayısı 0,5-0,7 milyon kişiydi; XII-XIII yüzyıllarda zaten 1 milyondan fazla insan vardı, bu yerleşimcilerde hem kültürleri hem de görünüşleri açısından eski Türklerden çok az şey kalmıştı; Dil de çok değişti. Yüzyıllar boyunca farklı halklarla iletişim kurarak ve karışarak, bu göçebe Türkler çok değişti.

Asya ile Avrupa arasında doğal bir köprü olan, farklı zamanlarda yüzlerce kavim ve halkın geçtiği, bazıları kısa bir süre, bazıları yüzyıllar boyunca kalarak kültürlerinde, dillerinde çeşitli “izler” bıraktıkları bir bölgeye geldiler. ve Küçük Asya'nın antropolojik nüfus türleri.

Burası onların doğup geliştikleri topraklardı Antik Uygarlıklar. MÖ IV. binyıl burada yaşayan Hutt'ların hiyeroglif yazıları tarihleniyor; MÖ III. binyıl - Hititlerin çivi yazılı metinleri. MÖ 2. binyılda. Hitit devleti o zamanın en güçlü güçleri olan Mısır ve Asur ile rekabet halindeydi.

MÖ 1. binyılda. Küçük Asya topraklarında Frigya, Lidya ve diğerleri gibi tarihte ünlü devletler vardı. Bu topraklar Pers ve Makedon orduları tarafından fethedildi; Büyük İskender'in imparatorluğunun yıkılmasından sonra Anadolu'nun çeşitli bölgeleri Helenistik devletlerin bir parçası haline geldi. Yunanlıların kültürü ve dili (yaygın olarak konuşulan versiyonu Koine), Yunan sömürgecileriyle birlikte Küçük Asya'da geniş bir alana yayıldı. Ancak iki yüzyıllık Pers egemenliği (MÖ 546-333), bölge nüfusunun tüm yaşam alanlarında güçlü bir iz bıraktı.

MÖ 3. yüzyılda. Avrupa'dan gelen rüzgarların Orta Anadolu'ya getirdiği Galat Keltleri burada bağımsız bir devlet kurdu. Başkentleri bugünkü Ankara olan Ankyra şehriydi (“çapa” olarak tercüme edilir). Yaklaşık altı yüz yıl boyunca, sonunda Anadolu Yunanlıları tarafından asimile edilene kadar kendi Kelt dillerini konuştular.

Antik çağlardan beri, yarımadanın doğu bölgelerinde Kafkas dillerini konuşan etnik gruplar, Ermenilerin ataları olan Hayasalar, Urartular, İranca konuşan Medler ve Persler, daha sonra - 5. yüzyıldan itibaren Ermeniler, Kürtler yaşıyordu. - çeşitli Türk grupları (Bulgarlar, Suvarlar, Avarlar, Hazarlar vb.).

Avrupa'nın Hasta Adamı

Dönemin başında Küçük Asya'nın batı ve orta bölgeleri Roma İmparatorluğu'na ilhak edildi. MS 4. yüzyılın sonlarında. İmparatorluğun doğu kısmı batıdan ayrıldı. 395 yılı, tarihçilerin daha sonra adını verecekleri Doğu Roma İmparatorluğu'nun (başkenti Konstantinopolis ile birlikte) başlangıcı olarak kabul edilir. Bizans imparatorluğu, Bizans - Boğaz'ın Avrupa kıyısında, Konstantinopolis'in 324-330'da kurulduğu yerde bulunan antik Bizans kentinin adından sonra.

Anadolu'nun Türk boyları tarafından kitlesel göçü, fethi ve gelişmesi sırasında burada Rumlar, Ermeniler, Kürtler, Lazlar, Araplar, Süryaniler ve diğer halklar - kıyı bölgelerinde deneyimli çiftçiler ve sığır yetiştiricileri - yetenekli balıkçılar ve denizciler yaşıyordu; konuştu farklı diller, Hıristiyanlar ve Müslümanlar. Hepsi - diğer birçok halktan erkek ve kadınların yanı sıra - Arnavutlar, Macarlar, Moldovalılar, Romenler, Güney Slavlar, Afrikalılar, Batı Kafkasyalılar - sonraki yüzyıllarda Türk etnik kökeninin oluştuğu etnogenetik süreçlere katıldılar.

Rum Sultanlığı topraklarında birçok beylik (beylikler) ortaya çıktı. 1299 yılında bunlardan birinin hükümdarı Bey Osman, beyliğini bağımsız ilan etti. 14. yüzyılın 20-30'lu yıllarında burada, hanedanın kurucusundan sonra Osmanlı Saltanatı olarak anılmaya başlanan askeri-feodal bir devlet ortaya çıktı. 29 Mayıs 1453'te Konstantinopolis, Sultan II. Mehmed komutasındaki Osmanlı ordusu tarafından ele geçirildi. Adı İstanbul'du ( XVIII'in sonu yüzyılda Avrupa ve Rusça adı kullanılmaya başlandı - İstanbul), Osmanlı İmparatorluğu'nun başkenti ilan edildi. Bizans'ın tarihi bitti.

15. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Osmanlı Devleti, Küçük Asya topraklarının tamamını kapsamına almıştı. 17. yüzyılın ortalarına gelindiğinde Asya, Avrupa ve Afrika'daki geniş bölgeleri kapsayan çok etnik gruptan oluşan devasa bir imparatorluk haline geldi. Sonraki dönemde İstanbul'a konu olan ülkelerdeki ulusal kurtuluş hareketleri ve başarısız savaşlar Osmanlı hükümdarlarıİmparatorluğun boyutu yavaş yavaş küçültüldü.

Uzun süreli feodalizm ve herhangi bir iç sosyo-ekonomik gelişmenin neredeyse tamamen yokluğu, 19. yüzyılda kendisini İngiltere ve Fransa'ya yarı-sömürge bağımlılığı içinde bulmasına yol açtı. Osmanlı Devleti'nin 19. yüzyıl ve 20. yüzyıl başlarındaki adıyla "Avrupa'nın hasta adamı"nın ızdıraplı süreci, Avusturya-Almanya ittifakının yanında yer aldığı Birinci Dünya Savaşı'ndaki yenilgiyle sona erdi.

Bu savaşın galipleri olan İtilaf ülkeleri, imparatorluğa son vererek birçok ülkeyi kontrolü altına almakla kalmamış, aynı zamanda Türkleri bağımsızlıklarından mahrum etmeye ve topraklarını parçalamaya çalışmışlardır. Bu planlar, genç general Mustafa Kemal'in (daha sonra Atatürk adını alacak) liderliğindeki Türk halkının ulusal kurtuluş mücadelesi (1918-1923) tarafından engellendi.

Bu mücadele sırasında ülkede ulusal bir devrim yaşandı. Feodal-teokratik monarşi kaldırıldı (saltanat ve halifelik kaldırıldı). 29 Ekim 1923'te başkenti İstanbul yerine Ankara olan Türkiye Cumhuriyeti ilan edildi. Bu olaylar, yalnızca dünya siyaset sahnesinde yeni bir devletin ortaya çıkışına değil, aynı zamanda yeni bir ulusun - Türkler adı verilen bir halkın - modern halklar topluluğuna girişine de işaret ediyordu.

Şimdi sana ne diye hitap edelim?

20. yüzyılın 20'li yıllarına kadar Türklerin genel kabul görmüş tek bir öz adı yoktu. Türk etnik grubunun oluşumu, 14. yüzyılda Küçük Asya'nın Osmanlı kabilesinin (aşiret lideri Bey Osman'ın adını taşıyan) yaşadığı bölgesinde başladı. Daha sonra - çok yavaş yavaş - bu kabile etnonimi, Osmanlı devletinin Türkçe konuşan tüm tebaasına yayıldı, ancak onların ulusal öz adı haline gelmedi.

İÇİNDE Avrupa ülkeleri bunlara Osmanlılar, Osmanlılar (Fransa'da), Osmanlı Türkleri veya Osmanlı Türkleri (Rusya'da 1930'lara kadar) deniyordu. Osmanlı İmparatorluğu'nda "Osmanlı" etnik adı, kendilerini nüfusun yalnızca küçük bir kısmı - feodal sınıfın temsilcileri, ayrı gruplar kasaba halkı Çoğunlukla her ikisi de, birçok köy sakini gibi, kendilerini Müslüman olarak adlandırıyorlardı (etnik isim yerine mezhepsel bir isim).

Bununla birlikte nüfusun büyük bir kısmı yani köy sakinleri arasında kadim “Türk” etnonimi sıkı bir şekilde mevcuttu. Türkçede “Türk” (“Türkçe konuşan bir topluluğa mensup kişi” anlamında) ve “Türk” (Türk halkının temsilcisi) kelimeleri aynı şekilde yazılır: turk; Bu kelime her iki anlamda da aynı şekilde telaffuz edilir. Bu etnonim sözcüğü esas olarak köylüler tarafından kendilerini adlandırmak için kullanıldığından, Osmanlı toplumunun sosyal elit kesiminden kişilerin ağzında Türk/Türk kelimesi aşağılayıcı bir anlam kazanarak pleb, köylü ile eşanlamlı hale geldi.

Türkler etnonimi ancak Kemalist devrimden sonra Türk halkının ortak adı haline geldi. Daha doğrusu resmi etnonim “Türkler” (“Türkler”) kelimesi haline geldi ve özellikle Türklerden bahsettiğimizi açıklığa kavuşturmak için “Türk Türkleri”, “Türkiye Türkleri” (“Türk Türkleri”) tabirini kullanmaya başladılar. ”).

Ve Türk dili nispeten yakın zamanda yaygınlaştı Ulusal dil tüm türk halkı. Osmanlı döneminde Türklerin üç dili vardı. Arapça ve Farsça kelimelerin ağırlıklı olduğu, Arapça-Farsça alfabeye dayalı bir alfabeye sahip resmi ve edebi dil olan Osmanlı (“Osmanlıja”) vardı. Köylülerin ve şehirli yoksulların konuşma dili olan Türkçe (Türkçe) vardı. Ve Arapça vardı; dinin dili, İslami eğitim ve bilimin dili.

Ancak 19. yüzyılın ikinci yarısında ve 20. yüzyılın başlarında Türk milliyetçileri (“yeni Osmanlılar”) ve ardından Jön Türkler, yerel Türk dilini (Türkçe) tüm Türklerin ulusal dili haline getirmek için çaba göstermeye başladılar. Ancak ulusal yaşamın bu en önemli alanında gerçek bir dönüm noktası, Kemalist devrimden sonra 1920-1930'larda yaşandı.

1928 yılında, Türk yazısındaki 13. yüzyıldan beri kullanılan Arap alfabesinin Latin alfabesiyle değiştirilmesine ilişkin bir yasa çıkarıldı. Bu, hem çocukların hem de yetişkinlerin okuryazarlık edinimini büyük ölçüde kolaylaştırdı. Devletin aktif ve kapsamlı desteğiyle Türkçe, oldukça hızlı bir şekilde ortak bir dilden hem devletin hem de edebi olarak tüm halkın dili haline geldi.

20. yüzyılda Batı Avrupa dillerinden ve uluslararası söz varlığından pek çok kelime Türkçeye girmiştir.

Güney Kafkasyalılar

Türk etnik grubunun asırlık ve çok karmaşık oluşum tarihi, doğal olarak Türklerin fiziksel türlerinin çeşitliliğine de yansımıştır. Eski nesil Ruslar, ünlü bir Türk şairi ve halk figürü olan Nazım Hikmet'in (1902-1963) ismine aşinadır. 1950'lerin sonlarında, o zamanlar M.V. Lomonosov Moskova Devlet Üniversitesi'nin tarih bölümü öğrencisi olan ben, onu yazarın Kuznetsky Most'taki kitabevinde gördüm: uzun, sarı saçlı, açık gözlü bir adam. İçinde hangi halkların genleri belirdi: Hititler, Keltler, Slavlar? Türkler arasında Kuzey Avrupalı ​​görünüşlü erkek ve kadınlara pek de nadir rastlanmaz. Ancak, elbette, bu multimilyonluk insandan insanların çoğunluğu farklı bir görünümle karakterize ediliyor: esmerler, koyu tenli, koyu gözlü, genellikle yüzleri ve vücutları çok koyu tenli.

Bilim adamları, bölgenin eski sakinlerinin yüzleri ile günümüz Türklerinin binlerce yıl önce Anadolu'nun farklı yerlerindeki taş levhalara kazınmış yüzleri arasındaki şaşırtıcı benzerliğe dikkat çekiyor: "Çocuklar babalarının portre resimlerine ne kadar da benziyor." Rus antropolog A.V. Eliseev, 19. yüzyılın sonunda bu tür portre benzerliği hakkında yazdı.

Evet, bu olur. Bu, Türklerin bir dereceye kadar genetik olarak, Türk boylarının buraya gelmesinden çok önce orada yaşayan Küçük Asya nüfusunun halefleri olduğunu gösteriyor. Anadolu'nun kadim sakinlerinin soyundan gelen pek çok kişi, yeni ortaya çıkan Türk etnik grubuna asimile oldu, ona dahil oldu ve Türk oldu.

Olabildiğince genel olmak gerekirse, antropolojik Türk tipinin temeli, büyük Kafkas ırkının bir parçası olan Balkan-Kafkas ırkının Batı Asya versiyonudur. Ünlü Rus antropolog ve etnolog Profesör Nikolai Cheboksarov, Türkler arasında Güney Kafkasyalıların Akdeniz-Balkan ve Batı Asya gruplarını ayırdı.

Orta Asya Türklerinin sahip olduğu Moğol özellikleri, 2. binyılın ilk yüzyıllarında Küçük Asya'ya göç eden Oğuzlar ve Türkmenlerde neredeyse yoktu; daha sonra bölgenin yerel nüfusuyla yoğun bir şekilde karışarak tamamen ortadan kayboldular. Bu yeterli tipik durum: Yerleşimci-fatihler ile yerli nüfusun etkileşimi ile ortaya çıkan yeni etnik topluluk, uzaylıların dilini ve yerli halkın baskın fiziksel tipini birleştiriyor.

Türklerin etnogenezi, yerli halkın dilsel asimilasyonu ve yeni gelenlerin kültürlenmesinden oluşan karmaşık bir süreçtir. 15. yüzyıla gelindiğinde Anadolu'daki Türklerin büyük bir kısmı yavaş yavaş yeni ekonomi biçimlerine (tarım, mera ve yaylacılık), yeni, yerleşik bir yaşam tarzına geçtiler. Nesilden nesile, bu ülkeyi giderek daha fazla anavatanları olarak tanıdılar - Anadolu'nun adı Türkçe'de duyulduğu için Anadolu. En çok onlar benimsedi farklı unsurlar Maddi ve manevi kültürleri. Bu da Türkleri yerli halklarla yakınlaştırdı, birbirlerine alıştırdılar. İlginç bir dokunuş: Türk devletinin iyi bilinen sembolü - yıldızlı hilal - Osmanlılar tarafından Bizanslılardan ödünç alındı: şehrin Osmanlılar tarafından ele geçirilmesinden önce Konstantinopolis'in armasıydı.

Yakınlaşmanın doğal bir devamı etnik karışımdı. Türkler, kendilerini Türk ailelerinde bulduklarında hızla Türkleşen Yunanlılar, Çerkezler, Ermeniler, Slavlar gibi herhangi bir milletten kızları ve kadınları isteyerek eş olarak aldılar. Bu tür evliliklerden doğan çocuklar zaten hem dil hem de kültür olarak tamamen Türk'tü. Sultanların ve soyluların, çeşitli ülke ve halklardan kızların toplandığı haremleri vardı. Çocukları doğal olarak gerçek Türk/Türk oldular.

Osmanlı İmparatorluğu'ndaki ordu ve memurlar esas olarak tamamen padişaha bağımlı olan ve Türklerden daha fazla Türk haline gelen yabancı kölelerden oluşuyordu. 14. yüzyılda, İslam'a dönen Hıristiyan savaş esirlerinden oluşan ilk piyade birliği ortaya çıktı. Bu birliklere “yeni ordu”, Türkçe “yeni cheri” denilmeye başlandı; “Yeniçeriler” kelimesi böyle ortaya çıktı. Bazıları eyaletteki en yüksek mevkilere ulaşmayı başardı. Osmanlı'nın en büyük mimarı Sinan (1489-1588), seçkin haritacı ve denizci Piri Reis (ö. 1554) doğuştan Yunanlıydı; Macar İbrahim Müteferrika ilk Türk matbaacı oldu; Sırp Mehmed Sokollu (Sokolovich), imparatorluğu 1568'den 1579'a kadar yöneten Sadrazamdı. Benzer örneklerçoğaltılabilir.

Arkeologlar, Altay ve Hakasya'da, Tuva ve güney Yakutia'da, Kırgızistan'da ve Kuzey Moğolistan'da (Orhun Nehri üzerinde), 7.-11. yüzyıl sonlarına tarihlenen eski Türk yazıtlarını (steller, kayalar, ev eşyaları üzerinde) keşfettiler. . Bunlar Türklerin kendi tarihlerindeki olaylarla ilgili kısa raporlardır. Belki de özellikle önemli olan şey, yazarın yorumunda “Türk” etnoniminin bu eserlerde ilk kez kullanılmış olmasıdır. Kullandıkları alfabetik harf, Türkler tarafından Orta Asya'da İranca konuşan Soğdlulardan alınan Aramice alfabenin bir çeşidiydi. “Dünya mezarlığında eski karanlıktan / Sadece Harfler ses çıkarır” (Ivan Bunin).

Semyon KOZLOV, etnolog

Orta Asya bozkırlarına neler oluyor?

Son zamanlarda çevre aktivistleri, Orta Asya'daki hayvan sayısındaki artış ve meralar üzerindeki baskı konusunda giderek daha fazla alarm vermeye başladı ve hatta tüm bölge için bir çevre felaketi öngördü. Peki onlarca yıl boyunca ve bölgesel ölçekte baktığınızda durum gerçekten bu kadar vahim mi? Belki iklim hala insandan daha güçlü ve itibaren küresel ısınmaÇayır ve meralardan daha çok faydalanılıyor...

12.02.2019 17.02.2019

Rusya'nın Orta Asya'daki durumu nasıl?

Ne zaman en iyi Rus diplomat gelse Orta Asya, kışın elini radyatörün üzerinde tutan bir adama benziyor. İlişki yeterince sıcak mı? Çok soğuk? Bir Europenet köşe yazarı makalesinde, Rusya Dışişleri Bakanı Sergei Lavrov'un her zamanki gibi sıcaklığı soğuk bulduğunu iddia ediyor. Rusya ülkelerle ilişkilerin sıcaklığını ölçtü...

05.02.2019

Bugai, halkların sınır dışı edilmesiyle ilgili yeni bir kitap yayınladı

Bugai N.F. 20. yüzyılın zorunlu yer değiştirme koşullarında bölge sorunu: Teori, pratik. - M., 2018. - 471 s. -ISBN 978-5-02-040143-3 1920-1950'li yıllarda devletin yıkıcı etkisine maruz kalan etnik topluluklarla ilgili toprak sorununun çözümü, her yerde etnik gruplar arası ilişkilerin barış ve istikrarının sağlanmasına katkıda bulundu. Bölge sorununun incelenmesi...

01.02.2019

Kazakistan'dan Türk ülkelerine iletişimi güçlendirme çağrısı

Kazakistan, Türk Dili Konuşan Devletler Topluluğu Konseyi'ne üye ülkeleri bilgi ve iletişim teknolojileri alanında entegrasyonu güçlendirmeye çağırdı. Kazinform ajansının 31 Ocak 2019'da bildirdiğine göre bu, Kazakistan Bilgi ve İletişim Bakanı Dauren Abaev tarafından belirtildi. Ona göre Türk ülkeleri arasında bilgi alanında büyük bir işbirliği potansiyeli var. Kalkınmadan sorumlu bakanlar toplantısı sırasında…

15.01.2019

Ruslar milliyetlerini hatırlıyor mu?

Rusya'da yaşayanların çoğunluğu (%80) uyruklarını her zaman hatırlıyor, %8'i zaman zaman hatırlıyor, katılımcıların %10'u ise neredeyse hiç hatırlamıyor. Bunlar Kamuoyu Vakfı'nın (FOM) yaptığı anketin verileri. Rus vatandaşlarının yarısı (%50) insanların Rusya'da yaşamasını onaylıyor farklı milliyetler ve onlar bunun...

29.12.2018

Doğu karmaşık bir konudur

Orta Asya'nın dünya siyasetinin periferisi olduğu iddiası geçtiğimiz yıl ciddi biçimde sorgulandı. Kazakistan BM Güvenlik Konseyi'ne başkanlık etti. Özbekistan reformlara devam ederek yavaş yavaş İslam Kerimov kültünden kurtulmaya başladı. Kırgızistan'da yeni başkan Ceenbekov selefinin ekibinde kapsamlı bir tasfiye gerçekleştirdi. En istikrarsız...

24.12.2018 25.12.2018

Oş, Türk dünyasının kültür başkenti ilan edildi

Kırgızistan Kültür Bakanlığı'na göre Oş kenti önümüzdeki yıl Türk dünyasının yeni kültür başkenti olacak. Bu durum, TÜRKSOY ülkeleri Kültür Bakanları Daimi Konseyi'nin Türkiye'de düzenlenen 36. toplantısında duyuruldu. Kırgızistan ilk kez bu onura layık görüldü. Bundan önce Kastamonu (Türkiye) gibi şehirler…

21.12.2018

Gurbangulu dış politikanın vektörünü değiştiriyor

Türkmenistan Cumhurbaşkanı Gurbanguly Berdimuhamedov çok sayıda büyükelçinin yerini aldı, Dışişleri Bakanlığı merkezi aygıtının yeni yapısını onayladı ve dış politika alanındaki önemli görevlerin ana hatlarını çizdi. Türkmenistan Devlet Haber Ajansı bunu 20 Aralık 2018'de bildirdi. Dışişleri Bakanlığı bünyesinde yeni bir dış ekonomik işbirliği dairesi, arşiv dairesi ve diplomatlar için özel bir eğitim merkezi oluşturulacak. Dışişleri Bakanlığı ve Adalet Bakanlığı'na yakın gelecekte değişiklik hazırlaması talimatı verildi...