Ona söz: Ve belki çılgın savaşlar hakkında? Yaptım mı yapmadım mı merak ediyorum :)”
Başarılı, yapabilirsin. Antik efsanelerin ilginç bir konusu, hadi daha fazlasını öğrenelim...
İnsanlık tarihi efsaneler ve mitlerle doludur. Her çağ, bu tozla kaplı zamana şunu yazar: yeni sayfa. Birçoğu unutulmaya yüz tuttu ve bugüne kadar asla hayatta kalamadı. Ancak yüzyılların üzerinde hiçbir gücünün olmadığı gelenekler var. İnsanlık dışı yeteneklere sahip - fiziksel acıya karşı bağışık ve ölüm karşısında korkmayan - savaşçıların hikayeleri bu sayılar arasındadır. Süper askerlere yapılan atıflar hemen hemen her ülkede bulunabilir. Ancak çılgınlar bu sırada öne çıkıyor - İskandinav destanlarının ve destanlarının kahramanları, adı bir ev adı haline geldi. Ve işte ilginç bir efsane parçası. Bazen gerçek ve kurgu içlerinde o kadar iç içedir ki, birini diğerinden ayırmak neredeyse imkansızdır.
Birkaç yüzyıl boyunca Vikingler, Avrupa'nın en kötü kabusuydu. Acımasız uzaylıların yılan başlı tekneleri ufukta belirdiğinde, çevredeki toprakların nüfusu tüyler ürpertici bir dehşete kapılarak kurtuluşu ormanlarda aradı. Normanların yıkıcı seferlerinin kapsamı, neredeyse bin yıl sonra bugün bile şaşırtıcı. Doğuda, "Varanglılardan Yunanlılara giden" ünlü rotayı döşediler, asil hanedan Rurikovich ve iki yüzyıldan fazla bir süredir Kiev Rus ve Bizans'ın yaşamında aktif rol aldı. Batıda, Vikingler, 8. yüzyıldan beri. İzlanda ve Grönland'ın güneyine yerleşerek, İrlanda ve İskoç kıyılarını sürekli korku içinde tuttular.
Ve 9. yüzyıldan. baskınlarının sınırlarını sadece güneye - Akdeniz'e değil, aynı zamanda Avrupa topraklarının derinliklerine taşıyarak Londra (787), Bordeaux (840), Paris (885) ve Orleans'ı (895) mahvetti . Kızıl sakallı yabancılar, bazen birçok hükümdarın mülklerinden daha aşağı olmayan tüm mülkleri ele geçirdiler: Fransa'nın kuzey batısında Normandiya Dükalığı'nı ve İtalya'da - Filistin'e seferler düzenledikleri Sicilya Krallığı'nı kurdular. Haçlılardan çok önce. Avrupa şehirlerinin nüfusunu terörize eden savaşçı İskandinavlar, dualarda anılma şerefine bile sahipti: "Tanrım, bizi Normanlar'dan kurtar!". Ancak kuzeyli barbarlar arasında, Vikinglerin kendilerinin de mistik bir hayranlık duyduğu savaşçılar vardı. Çılgına dönmüş bir kabile üyesinin sıcak eli altına düşmenin ölüm gibi olduğunu çok iyi biliyorlardı ve bu nedenle bu silah arkadaşlarından her zaman uzak durmaya çalıştılar.
SAHA SAVAŞÇILARINDA BİRİ İLE
Eski İskandinav destanları bize efsaneler getirdi. yenilmez savaşçılar, öfkeyle savaşmaktan bunalmış, tek bir kılıç veya balta ile düşman saflarına girerek yollarına çıkan her şeyi ezen. Modern bilim adamları onların gerçekliğinden şüphe duymazlar, ancak vahşilerin tarihinin çoğu bugün çözülmemiş bir gizem olarak kalmaktadır.
Yerleşik geleneği takiben, onlara çılgınlar diyeceğiz (ancak daha doğru bir terim bjorsjörk, yani "ayı benzeri"). Ayı savaşçısının yanı sıra bir de ulfhedner vardı - "kurt başlı", kurt savaşçısı. Muhtemelen, bunlar aynı fenomenin farklı enkarnasyonlarıydı: Çılgına dönenlerin çoğuna "Kurt" (ulf), "Kurt derisi", "Kurt ağzı" vb. Ancak, "Ayı" (bjorn) adı daha az yaygın değildir.
Çılgına dönenlerden ilk kez bir Eski İskandinav edebiyat anıtı olan skald Thorbjorn Hornklovi'nin bir perdesinde (uzun şiir) bahsettiğine inanılıyor. Norveç Krallığı'nın kurucusu Sarı Saçlı Kral Harald'ın muhtemelen 872'de gerçekleşen Havrsfjord savaşındaki zaferiyle ilgili. öfkeyle kalkanlarının kenarını ve düşmanlarına koştu. Ele geçirilmişlerdi ve bir mızrakla vurulsalar bile acı hissetmiyorlardı. Savaş kazanıldığında, savaşçılar bitkin düştüler ve derin bir uykuya daldılar” - bu olaylara katılan bir görgü tanığı ve katılımcı, efsanevi savaşçıların savaşa girişini böyle tanımladı.
Çılgına dönenlere yapılan atıfların çoğu, Vikinglerin (Normanlar) yüksek hızlı ejderha gemilerinde Avrupa halklarını korkuttuğu 9.-11. yüzyılların destanlarındadır. Hiçbir şey onlara karşı koyamaz gibiydi. Londra, Bordeaux, Paris, Orleans gibi büyük şehirler VIII-IX yüzyıllarda Vikinglerin darbeleri altında düştü. Küçük kasabalar ve köyler hakkında ne söyleyebiliriz, Normanlar onları birkaç saat içinde harap etti. Genellikle işgal altındaki topraklarda kendi devletlerini kurdular, örneğin Normandiya Dükalığı ve Sicilya Krallığı.
Bu savaşçılar kimdi? Vikingler, erken yaşlardan itibaren kendilerini yüce İskandinav tanrısı, harika Valhalla salonunun efendisi Odin'e hizmet etmeye adayan Vikingler olarak adlandırıldı; burada, ölümden sonra, kahramanca savaş alanına düşen ve hak eden savaşçıların ruhları İddiaya göre cennetin lütfu sonsuz bir ziyafete gitti. Savaştan önce çılgınlar kendilerini özel bir tür savaş transına soktular, bu sayede büyük güç, dayanıklılık, hızlı tepkiler, acıya karşı duyarsızlık ve artan saldırganlık ile ayırt edildiler. Bu arada, "berserk" kelimesinin etimolojisi bilim çevrelerinde hala tartışmalıdır. Büyük olasılıkla, "ayı derisi" veya "gömleksiz" olarak tercüme edilen Eski İskandinav "berserkr" dan oluşur (kök ber hem "ayı" hem de "çıplak" anlamına gelebilir ve serkr - "deri", "gömlek "). İlk yorumun destekçileri, ayı derisinden yapılmış giysiler giyen vahşiler ile bu totem hayvanı kültü arasında doğrudan bir bağlantıya işaret ediyor. "Çıplak gömlekler" ise çılgına dönenlerin savaşa zincir zırh olmadan, bellerine kadar çıplak gittiklerini vurguluyor.
8. yüzyıla ait bronz levha. Thorslund, Fr. Öland, İsveç
Çılgınlar hakkında parça parça bilgiler, Snorri Sturluson tarafından yazılan Eski İskandinav efsanevi masallarından oluşan bir koleksiyon olan Genç Edda'dan da toplanabilir. Ynglinga Saga şunları söylüyor: “Odin'in adamları zincir zırh olmadan savaşa koştular, ancak kuduz köpekler veya kurtlar gibi öfkelendiler. Bir kavga beklentisiyle, içlerinde kabaran sabırsızlık ve öfkeden, kanayana kadar kalkanlarını ve ellerini dişleriyle kemirdiler. Ayılar ya da boğalar gibi güçlüydüler. Bir hayvan kükremesi ile düşmanı ezdiler ve onlara ne ateş ne de demir zarar verdi ... ". Eski bir İskandinav şairi, "Odin, düşmanlarını savaşta kör veya sağır edebilir, korkuya yenilebilir veya kılıçları sopalardan daha keskin olamaz" iddiasında bulundu. Çılgına dönenlerin İskandinav panteonunun ana tanrısı kültüyle bağlantısının başka doğrulamaları var. Odin'in sayısız adının çevirisi bile onun çılgın ve öfkeli doğasını gösterir: Wotan ("ele geçirilmiş"), Ygg ("korkunç"), Heryan ("militan"), Hnikar ("nifak ekici"), Belverk ("kötü adam") . "Gazabın efendisine" korkusuzluk yemini eden vahşilerin lakapları, göksel patronlarına uygundu. Örneğin, savaşa diğerlerinden daha önce katılan Merhametsiz Harold veya 1171'de Wode, yani “Deli” takma adını taşıyan Norman lideri John'un Dublin yakınlarında mağlup olması.
Savaşçıların, Vikinglerin bir tür "özel kuvvetleri" olan askeri sınıfın ayrıcalıklı bir parçası olması tesadüf değildir. Ve onları böyle yapan listelerdeki kendiliğinden şiddet ya da fedakarlık aptallığı değildi. Sadece her zaman savaşı açtılar, bir gösteri düzenlediler ve çoğu durumda tüm ordunun gözü önünde kazanan bir düello yaptılar. Germania'nın bölümlerinden birinde, eski Romalı yazar Tacitus çılgına dönenler hakkında şunları yazdı: “Yetişkinliğe ulaşır ulaşmaz saçlarını ve sakallarını uzatmalarına izin verildi ve ancak ilk düşmanı öldürdükten sonra onları şekillendirebildiler ... Korkaklar ve diğerleri gevşek saçlarla yürüdüler. Ek olarak, en cüretkar olanlar demir bir yüzük takardı ve yalnızca düşmanın ölümü onları onu takmaktan kurtarırdı. Görevleri, her savaşı önceden tahmin etmekti; her zaman ön cepheyi oluşturdular." Çılgına dönmüş bir müfreze, görünüşleriyle düşmanları titretti. Savaşan bir öncü olarak şehirlere saldırarak, geride yalnızca mağlup edilmiş düşmanların cesetlerinden oluşan dağlar bıraktılar. Ve vahşilerin ardından, iyi silahlanmış, zırhlı piyade ilerleyerek bozgunu tamamladı. Edebi anıtlara inanıyorsanız, Eski İskandinav kralları genellikle çılgınları kişisel muhafızlar olarak kullandılar ve bu da askeri elitizmlerini bir kez daha doğruladı. Efsanelerden biri, Danimarka kralı Hrolf Krake'nin korumalarında aynı anda 12 çılgına döndüğünü söylüyor.
DOSYADAN. “Berserk, şiddetli tutku, adrenalin, ideolojik tavır, nefes alma teknikleri, ses titreşimleri ve mekanik bir eylem programıyla patlatılan bir mekanizmadır. Hiçbir şey için savaşmaz, sadece kazanmak için savaşır. Berserker hayatta kalacağını kanıtlamak zorunda değil. Hayatının bedelini defalarca ödemek zorundadır. Berserker sadece ölmekle kalmaz, bu süreçten çılgınca zevk almaya da gider. Bu arada, çoğu zaman hayatta kalmasının nedeni de bu."
“Savaşta bir vecd vardır…”
Kanıtların HER ŞEYİ, vahşileri vahşi, düpedüz büyülü bir tutkuyla savaşan vahşi savaşçılar olarak tasvir ediyor. Öyleyse, vahşilerin öfkesinin yanı sıra yaralanmaya ve acıya karşı duyarsızlıklarının sırrı nedir: uyuşturucu sarhoşluğunun mu, kalıtsal bir hastalığın mı yoksa özel psikofiziksel eğitimin mi sonucuydu?
Şu anda, bu fenomeni açıklayan birkaç versiyon var. Birincisi, "hayvan ruhuna" sahip olmaktır. Etnograflar, birçok insan arasında benzer bir şeyin kaydedildiğini onaylıyor. "Ruhun" insanı ele geçirdiği anlarda, kişi acı veya yorgunluk hissetmez. Ancak bu durum biter bitmez, takıntılı kişi, sanki kapalıymış gibi neredeyse anında uykuya dalar. Genel olarak, askeri bir uygulama olarak kurt adam antik çağda ve Orta Çağ'da yaygındı. Elbette gerçek anlamda değil, ritüel ve psiko-davranışsal anlamda "canavara dönüşmenin" izleri modern askeri sözlüklerde ve hanedan sembollerinde bulunabilir. Seçkinliklerini vurgulamak için yırtıcı hayvanların isimlerini özel kuvvetlere atama geleneği de derin geçmişten kaynaklanmaktadır. Eski Almanlar canavarı taklit etti, yetişkin savaşçıların saflarına katılan genç bir adam savaş becerilerini, el becerisini, cesaretini ve cesaretini gösterdiğinde, inisiyasyon sırasında bir akıl hocası rolünü oynadı. Bu kabilenin atası ve hamisi olarak kabul edilen totem hayvanına karşı insanın zaferi, en değerli hayvan niteliklerinin savaşçıya aktarılması anlamına geliyordu. Sonunda canavarın ölmediğine, onu yenen kahramanda somutlaştığına inanılıyordu. Modern psikoloji, bir kişinin şu anda rolünü oynadığı varlığın imajına "alıştığı" mekanizmaları uzun zaman önce ortaya çıkarmıştır. Hırlayan ve ayı postu giyen Berserkers, aslında ayıya dönüşmüş gibiydi. Tabii ki, canavarca maskeli balo hiçbir şekilde Normanların teknik bilgisi değildi.
Tanınmış Münihli etnolog Profesör Hans-Joachim Paprot, ayı kültünün çok daha önce ortaya çıktığından ve daha yaygın olduğundan emin. "Taş Devri çizimlerinde, örneğin Güney Fransa'daki Trois-Freret mağarasında, ayı postları içinde dansçıların resimlerini buluyoruz. Ve İsveçli ve Norveçli Laplandlılar, geçen yüzyıla kadar yıllık ayı festivalini kutladılar ”diyor bilim adamı. Avusturyalı Almancı Profesör Otto Hoefler, hayvan kılıklarının atıldığına inanıyor derin anlam. “Sadece seyirciler tarafından değil, kıyafet değiştirenler tarafından da bir dönüşüm olarak anlaşıldı. Ayı postu giymiş bir dansçı veya savaşçıysa, o zaman vahşi bir hayvanın gücü elbette mecazi anlamda ona geçti. Bir ayı gibi davrandı ve hissetti. Bu kültün yankıları bugün, örneğin İngiliz kraliyet muhafızlarının ayı şapkalarında görülebilir. Londra kulesi diye beyan eder. Ve Danimarka folklorunda, demir tasma takan herkesin ayıya dönüşebileceğine dair bir kesinlik var.
Modern bilim bunu biliyor gergin sistem bir kişi, bileşim ve etki bakımından ilaçlara benzer maddeler üretebilir. Doğrudan beynin "zevk merkezleri" üzerinde hareket ederler. Çılgına dönenlerin adeta kendi öfkelerinin rehineleri oldukları varsayılabilir. Hiç kışkırtmasalar bile, kavgaya girmek için tehlikeli durumlar aramaya zorlandılar. İskandinav destanlarından biri 12 oğlu olan bir adamdan bahseder. Hepsi çılgına dönmüştü: "Kendi aralarındayken ve bir öfke nöbeti hissederek, gemiden kıyıya gidip orada büyük taşlar atmak, ağaçları sökmek onların geleneği haline geldi, aksi takdirde öfkelerinde akrabalarını sakatlar veya öldürürlerdi. ve arkadaşlar." "Savaşta coşku vardır" ifadesi gerçek bir anlam kazandı. Daha sonra Vikingler çoğu kısım için yine de bu tür nöbetleri kontrol etmeyi başardı. Bazen Doğu'da "aydınlanmış bilinç" denen bir duruma bile girdiler. Bu sanatta ustalaşanlar gerçekten olağanüstü savaşçılar oldular.
Saldırı sırasında, vahşi savaşçı ilgili canavara "dönüşmüş" gibiydi. Aynı zamanda, bir savunma silahını attı (veya onunla amaçlanan amacı dışında hareket etti: örneğin, kalkanını dişleriyle ısırdı, düşmanı şoka soktu) ve bazı durumlarda - saldırgan; tüm İskandinav Vikingleri elleriyle savaşabiliyordu, ancak vahşi savaşçılar kendi seviyelerinde bile açıkça göze çarpıyordu.
Birçok paramiliter tabaka, silahsız mücadeleyi utanç verici buluyordu. Vikingler arasında bu varsayım şu şekli aldı: Silahla savaşamamak utanç verici, ancak silahsız bir savaş yürütme yeteneğinde utanç verici hiçbir şey yok. Çılgının yardımcı (ve bazen ana - kılıçsız savaşırsa) silah olarak taş, yerden kaldırılan bir sopa veya önceden stoklanmış bir sopa kullanması ilginçtir.
Bu kısmen görüntüye kasıtlı olarak girilmesinden kaynaklanmaktadır: canavarın silah kullanması uygun değildir (taş ve sopa doğal silahlardır). Ancak, muhtemelen, eski dövüş sanatları okullarının ardından arkaizm de bunda kendini gösteriyor. Kılıç İskandinavya'ya oldukça geç girdi ve yaygın kullanımından sonra bile, bir sopayı ve fırçayı bağlamadan omuzdan dairesel darbeler vurdukları bir baltayı tercih eden çılgına dönenlerin onuruna değildi. Teknik oldukça ilkel, ancak ustalık derecesi çok yüksekti.
Trajan'ın Roma'daki sütununda, bu tür hayvan savaşçılardan (henüz çılgına dönmemiş) oluşan bir "şok timi" görüyoruz. Roma ordusuna dahil edilirler ve kısmen geleneklere uymak zorunda kalırlar, ancak yalnızca birkaçının miğferi vardır (ve kimsenin mermisi yoktur), bazıları hayvan derileri giymiş, diğerleri yarı çıplak ve kılıç yerine bir sopayı tutuyorlar. .. Bunun savaş etkinliklerini azaltmadığı düşünülmeli, aksi takdirde muhafızları oldukları imparator Trajan yeniden silahlanma konusunda ısrar edebilirdi.
Genellikle, her savaşı başlatanlar, görünüşleriyle düşmanları korkutan vahşilerdi. Destanlara göre zırh kullanmadılar, ayı postunu tercih ettiler. Bazı durumlarda, savaştan önce kenarları öfkeyle kemirdikleri bir kalkandan bahsedilir. Berserkerlerin ana silahları, mükemmel bir şekilde sahip oldukları bir savaş baltası ve bir kılıçtı. Yenilmez savaşçılara dair bize ulaşan ilk referanslardan biri, 9. yüzyılın sonunda Kral Harald the Fair-Haired'in Havrsfjord savaşındaki zafer hakkında bir destan yazan skald Thorbjorn Hornklovi'ye aitti. Norveç krallığının yaratıcısı. Açıklamasının belgelenmiş olması muhtemeldir: “Ayı postu giymiş çılgınlar hırladılar, kılıçlarını salladılar, öfkeyle kalkanlarının kenarını ısırdılar ve düşmanlarına koştular. Ele geçirilmişlerdi ve bir mızrakla vurulsalar bile acı hissetmiyorlardı. Savaş kazanıldığında, savaşçılar bitkin düştü ve derin bir uykuya daldı. Çılgına dönenlerin savaştaki eylemlerinin benzer açıklamaları diğer yazarlarda bulunabilir.
Örneğin, Ynglinga destanında: "Odin'in adamları zincir posta olmadan savaşa koştular, ancak kuduz köpekler veya kurtlar gibi öfkelendiler. Bir kavga beklentisiyle, içlerinde kabaran sabırsızlık ve öfkeden, kanayana kadar kalkanlarını ve ellerini dişleriyle kemirdiler. Ayılar ya da boğalar gibi güçlüydüler. Bir hayvan kükremesi ile düşmanı ezdiler ve onlara ne ateş ne de demir zarar verdi ... ". Bu sefer onların, savaşta öldükten sonra büyük savaşçıların ruhlarının kendileri gibi yiğit adamlarla ziyafete gittiği ve göksel bakirelerin sevgisinin tadını çıkardığı İskandinavların yüce tanrısı Odin'in savaşçıları olduklarından bahsedildiğini fark ettik. . Görünüşe göre çılgına dönenler, çocukluktan itibaren savaşlar için eğitilmiş, yalnızca askeri becerilerin inceliklerini değil, aynı zamanda tüm duyuları keskinleştiren bir savaş transına girme sanatını da öğreten özel bir profesyonel savaşçı grubunun (kast) temsilcileriydi. savaşçı ve insan vücudunun gizli yeteneklerinin tezahür etmesine izin verdi. Doğal olarak, bu tür savaşçıları savaşta yenmek son derece zordu. Dedikleri gibi korkunun gözleri iridir, bu yüzden destanlarda benzer satırlar yer alır: "İnsan düşmanlarını savaşta kör ya da sağır etmeyi bilirdi, ya da korku onları ele geçirdi ya da kılıçları sopalardan keskin olmadı. ”
Geleneksel olarak, çılgınlar savaşı başlatan öncülerdi. Uzun süre savaşamadılar (savaş transı uzun süremez), düşman saflarını yarıp ortak bir zaferin temelini atarak, savaş alanını düşmanın yenilgisini tamamlayan sıradan savaşçılara bıraktılar. Görünüşe göre, çılgına dönenlerin güçlü ve yenilmez ayılara "dönüşmesine" izin veren bazı psikotrop ilaçlar alınmadan kendini trans durumuna getirmek tamamlanmış sayılmazdı. Kurt adamlar, bir hastalık veya özel ilaçlar almanın bir sonucu olarak, bir kişi kendini bir hayvanla özdeşleştirdiğinde ve hatta davranışının belirli özelliklerini kopyaladığında birçok insan arasında bilinir. Destanlarda, çılgına dönenlerin yenilmezliğine vurgu yapılması boşuna değildir. Savaşta, bilinç tarafından değil, bilinçaltı tarafından yönlendirildiler, bu da onların günlük yaşamda bir kişinin özelliği olmayan nitelikleri "açmalarına" izin verdi - artan tepki, genişletilmiş çevresel görüş, acıya karşı duyarsızlık ve muhtemelen bir tür duyu dışı yetenekler. Savaşta, çılgın adam kelimenin tam anlamıyla kendisine uçan okları ve mızrakları hissetti, kılıç ve balta darbelerinin nereden geleceğini önceden gördü, bu da darbeyi püskürtebileceği, bir kalkanla arkasına saklanabileceği veya kaçabileceği anlamına geliyor. Bunlar gerçekten evrensel savaşçılardı, ancak bunlara yalnızca savaşma döneminde ihtiyaç duyuluyordu.
Normanlar sık sık savaştı, bu da vahşilerin sık sık reenkarne olmak zorunda kaldıkları anlamına geliyor. Görünüşe göre, savaşın coşkusu onlar için uyuşturucu bağımlılığına benzer bir şey haline geldi ve belki de neredeyse öyleydi. Sonuç olarak, çılgına dönenler prensip olarak barışçıl yaşama adapte olmadılar, tehlikelere ve heyecanlara ihtiyaçları olduğu için toplum için tehlikeli hale geldiler. Ve eğer savaş yoksa, o zaman her zaman bir kavgayı kışkırtabilir veya soygun yapabilirsiniz. Yabancı toprakların ele geçirilmesinden bıktıkları anda, Normanlar yerleşik bir bölgeye taşınmaya başladılar. sessiz hayat, vahşiler gereksizdi. Bu, 11. yüzyılın sonundan itibaren eski kahramanlardan çılgına dönenlerin soygunculara ve kötü adamlara dönüştüğü destanlarda açıkça ortaya çıktı. acımasız savaş. Demire karşı "yenilmez oldukları" için çılgına dönenleri tahta kazıklarla öldürmenin tavsiye edilmiş olması ilginçtir. 12. yüzyılın başlarında İskandinav ülkeleri hatta kovulan veya acımasızca yok edilen vahşilerle savaşmayı amaçlayan özel yasalar bile kabul edildi. Eski yenilmez savaşçılardan bazıları yeni bir hayata katılabildiler, bunun için vaftiz edilmeleri gerektiğine inanılıyordu, o zaman Mesih'e olan inanç onları çılgınca savaşmaktan kurtaracaktı. Geri kalanlar, belki de eski askeri seçkinlerin çoğunluğunu oluşturuyorlardı, başka topraklara kaçmak zorunda kaldılar ya da basitçe öldürüldüler.
FELLİA ÇILGINLIĞI
Vahşilerin insanlık dışı öfkesini açıklamak için başka girişimlerde bulunuldu. 1784'te S. Edman, bazı Doğu Sibirya kabilelerinin geleneklerine atıfta bulunarak, vahşilerin kendilerine bir sinek mantarı infüzyonu ile ilaç vermelerini önerdi. Uzak Kuzey halkları - Tunguslar, Lamutlar veya Kamçadallar - yakın zamana kadar, ritüeller (falcılık) uygulamasında, şamanların avucundan yalayarak transa düştüğü kurutulmuş sinek mantarlarından elde edilen toz kullandılar. Çılgına dönenlerin savaştaki davranışları, sinek mantarının zehiri olan muskarinle sarhoş olma durumuna gerçekten benziyor: uyuşturucu, öfke patlamaları, acıya ve soğuğa karşı duyarsızlık ve ardından hakkında "Vikingler düşüyor" diye yazdıkları inanılmaz yorgunluk ve derin uyku. yer yorgunluktan, yaralardan değil" . 872'de Norveç'in Stavanger şehri yakınlarındaki savaşın destanının, çılgına dönenlerin zaferden sonra karaya düştüğü ve bir günden fazla ölü bir uyku gibi uyuduğu, tarafsız bir şekilde kaydedildiği tam da bu resimdi. Muskarinin etkisi, diğer herhangi bir halüsinojen gibi, sinir uçlarının dürtülerinin hızındaki bir değişikliğe dayanır ve bu da bir öfori hissine neden olur. Ve aşırı dozu ölüme yol açabilir. Ancak burada ilginç olan bir şey daha var: Zehirin bir kişide oluşturduğu durum, kısa sürede çevresindeki herkese yayılıyor. Bazı tarihçiler, çılgınların bu tekniği bildiğine ve bu nedenle yalnızca müfrezelerin liderlerinin veya seçkinlerin sinek mantarı dopingi kullandığına inanıyor. Bununla birlikte, "mantar" teorisinin güvenilir kanıtı hala mevcut değil. Bazı etnograflar, vahşilerin, bitkilerin gizemli özelliklerine ilişkin bilginin nesilden nesile aktarıldığı bazı kutsal birliklere veya ailelere ait olduğunu hâlâ varsaymaktadır. Ancak Eski İskandinav destanlarında psikotrop ilaçlardan hiç bahsedilmez. Bu nedenle, "çılgınlar ve sinek mantarları" konulu tartışma - Atık zaman, bu sürüm ne kadar çekici görünürse görünsün.
Şimdi çılgınların bir başka yarı efsanevi özelliği hakkında - savunmasızlık. En farklı kaynaklar oybirliğiyle, savaşçı-canavarın aslında savaşta öldürülemeyeceğini iddia ediyor. Bir tür "delilik bilgeliği", vahşileri silah fırlatmaktan ve çarpmaktan korudu. Engellenmemiş bilinç, aşırı tepki verme, keskinleştirilmiş çevresel görüş içeriyordu ve muhtemelen bazı ekstra duyusal beceriler sağlıyordu. Çılgına dönen herhangi bir darbeyi gördü ve hatta tahmin ederek onu püskürtmeyi veya saldırı hattından sekmeyi başardı. Çılgına dönenlerin yenilmezliğine olan inanç, kahramanlık çağından sağ çıktı ve İskandinav folkloruna yansıdı. Berserkers XI ve XII yüzyıllar. atalarından miras kalan imajı ustaca kullandılar. Evet ve kendileri, ellerinden gelenin en iyisini yaparak imajlarını geliştirdiler. Örneğin, herhangi bir kılıcı bir bakışta köreltebileceklerine dair söylentileri mümkün olan her şekilde körüklüyor. Destanlar, doğaüstü aşklarıyla bu renkli detayları kolayca özümsediler.
Doktorlar da öfkeli savaşçıların gizemini çözmeye katkıda bulundular. Profesör Jesse L. Bayok, "Berserkerlerin efsanevi gücünün ruhlar, uyuşturucular veya büyülü ritüellerle hiçbir ilgisi yoktu, sadece miras kalan bir hastalıktı" diyor. Bunlar, kendileriyle çelişmeye yönelik en ufak bir girişimde kontrollerini kaybeden sıradan psikopatlardır. Zamanla çılgınlar, unsurlarından biri kalkanın ısırılması olan, iyi prova edilmiş bir performans oynamayı öğrendiler. Bir öfke nöbetinden sonra ortaya çıkan bitkinliğin, zihinsel engelli kişilerin özelliği olduğu iyi bilinmektedir. Öfke nöbetleri, numarayı gerçeklikten ayıran çizgiyi kolayca aşar ve öğrenilen teknik, gerçek bir hastalığın semptomu haline gelir. Dahası, ortaçağ toplumunu saran psikozlar genellikle salgın nitelikteydi: Aziz Vitus'un dansını veya kırbaçların hareketini hatırlamak yeterlidir. Gibi parlayan örnek Jesse L. Bayok, dizginlenemeyen, zalim ve açgözlü bir Viking'den ve aynı zamanda 10. yüzyılda yaşamış ünlü İzlandalı şair Egil'den bahsediyor. Yani Eğil Destanına göre, vahşi mizacını atalarından almış bir çılgının tüm özelliklerine sahipti. Üstelik kafası o kadar büyüktü ki, öldükten sonra bile baltayla ikiye ayırmak imkansızdı. Eski İskandinav metninin analizi edebi anıt ayrıca Bayock'un, Egil'in ailesinin, kontrolsüz kemik büyümesinin meydana geldiği kalıtsal bir hastalık olan Paget sendromundan muzdarip olduğu sonucuna varmasına da izin verdi. İnsan kemikleri yavaş yavaş kendini yeniler ve bu genellikle 8 yıl içinde olur. Bununla birlikte, hastalık, kemiklerin yıkımını ve neoplazma oranını o kadar hızlandırır ki, eskisinden çok daha büyük ve çirkin hale gelirler. Paget sendromunun kemiklerin kalınlaştığı kafa üzerindeki etkileri özellikle dikkat çekicidir. Bugün İngiltere'deki istatistiklere göre 40 yaş üstü erkeklerin yüzde 3 ila 5'i bu hastalıktan etkileniyor. Tarihsel uzaklık nedeniyle egzotik bir hipotezi doğrulamak veya çürütmek çok zordur.
KAHRAMANLAR MI, KÖTÜLER mi?
ÇOCUKLUKTAN peri masallarının ve mitlerin değişmez yasasını öğrendik: İçlerinde oynayan tüm karakterler "iyi" ve "kötü" olarak ikiye ayrılır. Nadir istisnalar dışında burada yarı ton yoktur - bu, türün özgüllüğüdür. Çılgına dönenler hangi kategoriye sınıflandırılabilir?
Kulağa ne kadar tuhaf gelse de, öfkeli savaşçılar büyük olasılıkla çağdaşları için anti-kahramanlardı. Erken destanlarda vahşiler seçkin savaşçılar, kralın korumaları olarak tasvir edildiyse, daha sonraki kabile masallarında onlar yağmacı ve tecavüzcü oldular. On üçüncü yüzyılda Snorri Sturluson tarafından derlenen bir öykü derlemesi olan The Circle of the Earth'te buna benzer pek çok tanıklık vardır. Çoğu bölüm, içerik ve kompozisyon açısından basmakalıptır. Noel'den kısa bir süre önce, iri yapılı ve olağanüstü güce sahip biri, genellikle on bir kişinin eşlik ettiği, değerli her şeyi almak ve kadınları birlikte yaşamaya zorlamak amacıyla çiftliğe davetsiz bir misafir olarak gelir. Çiftçi evdeyse ya hastadır ya da zayıftır ve kötü adamlarla savaşamaz. Ama daha çok, evinden kilometrelerce uzakta, Norveç'in ücra bir bölgesindedir. Uzaylıların lideri, bir düelloda başkasının ekonomisini elden çıkarma hakkını kanıtlamaya hazır bir çılgındır. Bu tür dövüşlerde ustalaşmış (ve önceki tüm rakipleri ölmüş) güçlü bir adamla dövüşmek isteyen kimse yok. Ancak tam o sırada, cesur bir İzlandalı yanlışlıkla çiftliğe gelir ve ya meydan okumayı kabul eder ya da kötüleri kurnazlıkla yener. Sonuç her zaman aynıdır: kaçmayı umut edenler de dahil olmak üzere vahşiler öldürülür. Sorunlar sona erdiğinde, sahibi geri döner ve kurtarıcıya cömertçe bağışlar ve olanların anısına bir visu - sekiz satırlık skaldik bir şiir - besteler, bu sayede başarısı geniş çapta bilinir hale gelir.
Bu tür "eylemler" için çılgına dönenlerin, en hafif deyimiyle, beğenilmemesi oldukça doğaldır. Güvenilir tarihsel kanıt 1012'de Jarl Eirik Hakonarson, Norveç'te vahşileri yasakladı ve görünüşe göre İzlanda da dahil olmak üzere diğer bölgelerde servet aramaya başladılar. Çılgına dönmüş yağmacılar büyük ihtimalle işsiz bırakılmış evsiz savaşçı çeteleridir. Savaş için doğmuşlardı: silahlarla mükemmeldiler, psikolojik olarak hazırlanmışlardı, düşmanı bir hırıltı, saldırgan davranışla nasıl korkutacaklarını ve yoğun bir ayı postu ile kendilerini keskin darbelerden nasıl koruyacaklarını biliyorlardı. Ancak çılgınlara artık ihtiyaç kalmadığında, unutulmuş herhangi bir ordunun kaderini yaşadılar - ahlaki bozulma.
Norman seferleri döneminin sonu, Hıristiyanlaşma ve İskandinav topraklarında erken feodal devletin oluşumu, sonunda çılgına dönen imajının tamamen yeniden düşünülmesine yol açtı. 11. yüzyıldan beri bu kelime son derece olumsuz bir çağrışım alır. Dahası, kilisenin etkisi altında, çılgına dönenlere belirgin şeytani özellikler verilir. "Vatisdol Efsanesi", Piskopos Fridrek'in İzlanda'ya gelişiyle bağlantılı olarak "takıntılılara" savaş ilan ettiklerini söylüyor. Açıklamaları tamamen geleneksel bir ruhla verilmiştir: çılgınlar şiddet ve keyfilik yaratırlar, öfkeleri sınır tanımaz, havlar ve hırlarlar, kalkanlarının kenarını ısırırlar, sıcak kömürlerin üzerinde yürürler. yalın ayak ve davranışlarını kontrol etmeye bile çalışmayın. Yeni gelen bir din adamının tavsiyesi üzerine, kötü ruhların ele geçirdiği kişiler ateşten korkutuldu, tahta kazıklarla dövülerek öldürüldü, çünkü "demirin çılgınları sokmadığına" inanılıyordu ve cesetler gömülmeden bir dağ geçidine atılıyordu. . Diğer metinler, vaftiz edilmiş çılgının reenkarne olma yeteneğini sonsuza kadar kaybettiğini belirtti. Her taraftan zulüm gören ve zulüm gören, yeni sosyal koşullarda tehlikeli dışlanmışlar ve suçlular oldukları ortaya çıkan, yalnızca baskınlar ve soygunlarla yaşamaya alışkın olan çılgına dönmüşler gerçek bir felaket haline geldi. Yerleşim yerlerine girdiler, yerel sakinleri öldürdüler, gezginleri pusuya düşürdüler. Ve eski İskandinavya kanunları, kana susamış delileri yasaklayarak çılgınları yok etmeyi her sakinin görevi haline getirdi. 1123'te İzlanda'da çıkarılan bir yasa şöyle diyordu: "Öfkeyle görülen bir vahşi, 3 yıl sürgün cezasına çarptırılır." O zamandan beri, ayı postlarındaki savaşçılar iz bırakmadan ortadan kayboldu ve onlarla birlikte gri saçlı pagan antik çağ unutulmaya yüz tuttu.
KİMSE son çılgının nerede ve ne zaman öldüğünü bilmiyor: tarih bu sırrı kıskançlıkla koruyor. Sadece İskandinav tepelerinin yamaçlarına dağılmış kahramanlık hikayeleri ve yosunlu runik taşlar, bugün öfkeli Vikinglerin eski ihtişamını anımsatıyor...
Açık BİLGİ GÖZÜ makalenin biraz daha eksiksiz olduğu ortaya çıktı, bu nedenle özellikle ilgilenenler onu orada okuyabilir - http://infoglaz.ru/?p=24429
kaynaklar Roman SHKURLATOV http://bratishka.ru/archiv/2007/10/2007_10_17.php http://slavs.org.ua/berserki
http://shkolazhizni.ru/archive/0/n-29472/
Berserkerler
çılgın (çılgın) - kendisini öfkelendirdiği savaştan önce kendini tanrı Odin'e adayan bir savaşçı.
Savaşta seçkin büyük güç, hızlı tepki, acıya duyarsızlık, delilik. Kalkanı ve zincir postayı tanımadılar, aynı gömleklerle dövüştüler ya da beline kadar çıplak kaldılar. Kral Kanut'un oğulları - çılgınlar - ayrı bir drakkar üzerinde yelken açtılar, çünkü Vikingler onlardan korkuyordu.
etimoloji
Berserk kelimesi, "ayı derisi" veya "gömleksiz" (kök) anlamına gelen Eski İskandinav berserkr'den türetilmiştir. ber- gibi anlamlara gelebilir "ayı", Ve "çıplak"; -serkr araç "deri", "gömlek"). Çılgına dönenlerden ilk olarak skald Thorbjorn Hornklovi tarafından, Berserker şehrinde gerçekleştiği varsayılan Havrsfjord Savaşı'nda Sarı Saçlı Harald'ın zaferiyle ilgili bir şiirde bahsedildi.
Sadece bu tür savaşçılar çılgına dönmüşlerin geleneğini sürdürebilirdi.
Literatürde, vahşiler genellikle çiftler halinde, genellikle aynı anda on iki olarak görünürler. Eski İskandinav krallarının kişisel muhafızları olarak kabul edildiler. Bu, bu savaşçı kastın elitist doğasını gösterir. Kişinin hükümdarına sarsılmaz sadakati, eski destanların birçok yerinde bulunur. Sagalardan birinde, Danimarka kralı Hrolf Krake'nin kişisel muhafızları olan 12 vahşi savaşçı vardı: Bödvar Bjarki, Hjalti Hochgemuth, Zwitserk Kühn, Wörth, Veseti, Baigud ve Svipdag kardeşler.
Ancak vahşiler sadece Kral Harald the Fair-Haired ile birlikte olamazlardı. Tacitus, "" adını verdiği özel bir savaşçı kastından bahseder. Harier"ve vahşilerin tüm belirtilerini taşıyanlar, Boxfjord Savaşı'ndan 800 yıl önceydi:
oyunlarda
Ayrıca bakınız
Bağlantılar
- V. A. Kosarev. Herkül'ün Gazabı (Herkül'ün öfkesi efsanesi ile vahşilerin savaş öfkesinin karşılaştırılması)
Wikimedia Vakfı. 2010
- Vahşi
- çılgınlar
Diğer sözlüklerde "Berserks" in neler olduğuna bakın:
Vahşi
çılgınlar- Berserk (berserker) kendisini öfkelendirdiği savaştan önce kendisini tanrı Odin'e adayan bir savaşçı. Savaşta, büyük bir güç, hızlı tepki, acıya karşı duyarsızlık ve delilik ile ayırt edildi. Kalkanı ve zincir postayı tanımadılar, aynı gömleklerle savaştılar, ... ... Wikipedia
Panzer Ejderha Efsanesi- Azel oyununun Japonca kapağı: Panzer Dragoon RPG ... Wikipedia
Birçoğu artık Kazak SPA'ları, Kazakların gizli bilgileri ve Kazaklar arasındaki savaşın eski gelenekleriyle ilgileniyor.Kazak ÖZELLİKLERİ hakkında efsaneler var, bazıları onları çılgınlarla karşılaştırıyor.
Bu konuyu tartışmak, katılmak, fikirlerinizi belirtmek isterim. Bu bir MİT mi yoksa GERÇEK mi?
Ve böyle bir soruyu sormak oldukça meşru olsa da: "Doğu'da Batı'da olmayacak ne var?" Savaşçılar kıyaslanamaz bir fenomendir. Saldırıya doğrudan koşan öfkeli çılgınlar, eylemleri normal bir insanın bakış açısından motive edilirse, belki de çaresiz umutsuzlukları izlenimini verebilirler. Bununla birlikte, başarı hiçbir zaman davranış normu olmamıştır. Bir başarı, en yüksek güç yoğunluğunun sonucudur - manevi, zihinsel, fiziksel. Yani aşkın bir durumdur. Çoğu zaman, bir başarı kendiliğinden oluşan bir fenomendir. Eğitim, irade, karakter ve inançlar altında bir çizgi çizerek, bir kişinin kişisel yetenekleriyle sonuçlanıyor gibi görünüyor. Berserk tamamen farklı bir olgudur; Berserker, kahramanca bir eylem için yaratılmıştır. Kahramanca yetenekleri, çılgının statüsü tarafından biriktirilir. Genel olarak, bu fenomen çok az çalışılmıştır. Belki de bir yabancının gözünden saklandığı için, şövalyeliği kendinden önce atlıyor. Ancak gizem insanları her zaman hipnotize eder. Varsayımlar, neredeyse gerçek hikayeler ve "harika" ifşaatlar yaratır. Çılgına dönenlerin sırrı, kuruntulu fantezilere bile değmez. Unutulmaya atılır. Bu tabu, lanetli.
Kelimenin tam anlamıyla "çılgına dönmüş", "Sich'in baronu" anlamına gelebilir. Önceden tahmin ettiğim şey buydu. Çılgına dönenler zamanında, baron henüz bir unvan olarak şekillenmemişti, ancak "deneyimli bir savaşçı" anlamına geliyordu. Eski Alman "çılgınlığı" farklı şekillerde tercüme edilebilir. "Tomsk Şövalyeleri Efsanesi" nde "balta" kavramından gelen kök "serker" kullanılır. Buradan, tam olarak korunmamış doğru seçenek isimler - "çılgın". Bu yeniden yapılanma, araştırma konusuna tam olarak hakim olmayan ortalama bir tarihçi için tipiktir, ancak bir dilbilimci için değil. "Çılgınca" kelimesinin köklerinin anlamının başka bir yorumu daha var. Ber, "ayı"dır (Eski İskandinav "bersi") ve "serk", "gömlek" anlamına gelebilir. Çoğu zaman, bu terim şu şekilde yorumlanır - "ayı gömleği". Ancak şanssızlık, çılgına dönenlerin totemi bir kurttu ve sadece bir kurttu, ayıyla hiçbir ilgileri yoktu. 70'lerden beri bu sorunla uğraşıyorum. Sonra, merkezi bir gazetede, Aridan'ın kaynaklandığı söylenebilecek ilginç bir makale çıktı (başlangıçta Aridan, çılgına dönmüşlerin tarzıydı). Slav-Goritsa güreşi henüz yoktu ve Aridan, belirli bir dövüş sanatları okulundan çok, aşırı durumlarda insan davranışının özelliklerine bağlıydı. Bahsettiğim yazı maalesef "Hayatta kalamadım ama neredeyse kelimesi kelimesine hatırladım. Beceriksizliği ve sportmenliği nedeniyle akranları arasında alay konusu haline gelen on üç yaşındaki harika bir çocuk hakkındaydı. Geldi Spor Bölümü boks, ama orada bile çalışmadı. Bu oldukça doğaldır, çünkü gerçek spor sadece aşağılık kompleksinden bir kurtuluş değil, aynı zamanda fiziksel olarak gelişmiş çocuklar için bile bir sınavdır. Ve böylece, grubun koçu, boks sporunun ustası, yumruk atmayı çok iyi bilen bir dövüşçü, ayrıca bu genç adamdan birkaç on kilo daha üstün olduğunda, bu da onlar için önemli bir gerçektir. neyin tehlikede olduğunu anlayan, ihmalkar bir gence "öğretti", aniden öfkelendi, kendini kaybetti Kısa bir zaman kendini kontrol etti ve öğretmenini nakavt etti. Üstelik bir darbe ile ... vücuda! Bu detayı çok iyi hatırlıyorum. Deneyimli boksörler muhtemelen bu tür nakavtların farkındadır. Bu fenomen oldukça nadirdir. Makalede çılgınlar hakkında tek bir kelime yoktu, sonucu, muhtemelen zaten iyi bilinen bir gelecekteki Olimpiyat boks şampiyonu hakkında, beklenmedik bir şekilde ortaya çıkan genç bir yetenek hakkında bir varsayım gibi geldi. Bu fenomenin sadece spor yeteneğinden daha fazlası olduğu gerçeği benim için kesinlikle açıktı. İşte gömlek. Gömleğiyle de her şey yolunda değil, çünkü çılgının özellikleri arasında açık bir şekilde çıplak gövdesi var. Demyan Kudenevich'in Klyuchevsky'de Polovtsian ordusuna "miğfer ve zırh olmadan" gittiğini hatırlıyor musunuz? Peki ya Büyük Svyatoslav'ın çıplak gövdeli horobry'si? Görünüşe göre, bu kelimenin ilk kökünün başka bir anlamı var ve görünüşe göre en doğru olanı. Eski Aşağı Almanca'dan tercüme edilen "Berr", "çıplak" anlamına gelir! Bu nedenle, hiçbir "ayı", "gömlek" ve muhtemelen "baronların" çılgına dönmeyle hiçbir ilgisi yoktur. Bu kavram kelimenin tam anlamıyla çevrilmiştir - çıplak bir homurdanma. Gelecek nesiller için şaşırtıcı "yenilmez öfke" fenomenini yansıtan terim Almanlar tarafından yaratılmış olsa da, çılgına dönme birçokları için tipiktir. Avrupa ülkeleri. Bunda garip olan şey, günlük yaşamda yeterli değil mi? yabancı kelimeler kimlerin etnik denkliği yok? Örneğin Keltler arasında, Doğu Slav geleneğinde kulağa "Vyatichi çılgınları" gibi gelebilecek Sequan kabilesi, çıplak savaşçılarının vahşi öfkesini görünce eski Romalıları paniğe kaptırdı. Keltler Roma'yı aldığında MÖ 385'ti. Çılgına dönenler fenomeninin Avrupa barbarlığına yol açtığını öne sürmeye cüret ediyorum. Her zaman sözde daha organize ve kültürlü Antica'ya karşıdır. Bununla birlikte, yalnızca bu iki kavramın birleşmesi, yönlerinden biri savaş kültürü olan gerçekten uyumlu bir jeopolitik yapı gösterebilir. Rus çılgınları. Rus çılgınları hakkında ne biliniyor? "Olbeg Ratiborich, yayını al ve bir ok koy ve Itlar'ın gübresini kalbinden vur ve ekibi tamamen yenildi ..." Güzel bir şekilde. Daha az anlamlı değil Nikon tarihçesi Ragday hakkında: "Ve bu adam üç yüz askere gitti" (!). Nedir bu, kahraman tapınması mı? Nerede orada! Tarih yazarı, kanlı çekişmelerin "tanrı-direnişi"nden midesi bulanır. Barbar güzellik onun yolu değil. Gerçek öz budur. Chronicle hattından şüphe etmemize neden olan nedir? Yetenek. Bunu yapma yeteneği. genel olarak yetenek. Gerçek şu ki, Rab Tanrı insanlar arasında çok eşitsiz bir şekilde bölünmüştür. Bestecinin, dünyanın sessizliğini coşkulu tutkuların seslerinden oluşan bir fırtınayla havaya uçuran armağanını kimsenin sorgulamaması şaşırtıcı. Ya da ölülerde yaşamanın imkansızlığıyla bizi memnun etmek için bir taşı kemiren bir heykeltıraşın armağanı. Peki ya dövüş sanatı? Yoksa bu hiç de sanat değil, sadece karşılıklı kendini yaralama rutini mi? Hiç de bile! Ne de olsa efsanevi ninjaların her şeye gücü yettiğine inanıyorsun. Nefes kesen maskaralıkları ve yetenekleriyle. Neredeyse imkansız olana inandığınızı kabul edin. Öyleyse, inandırıcılığın bir belagat akışıyla örtüldüğü durum değil mi? Bir kelime akışı. Ya da belki dublör filmleri?
Berserk, şiddetli tutku, adrenalin, ideolojik tavır, nefes alma teknikleri, ses titreşimleri ve mekanik bir eylem programıyla patlatılan bir mekanizmadır. Bir vahşi, hayatta kalacağını kanıtlamak zorunda değildir. Hayatının bedelini defalarca ödemek zorundadır. Berserker sadece ölmekle kalmaz, bu süreçten çılgınca zevk almaya da gider. Bu arada, çoğu zaman hayatta kalmasının nedeni budur. O bir çılgına dönmüş fanatik mi? Evet. Ama sadece dindar değil, "Allah rızası için" kendini öldürüyor. Henüz hiç kimse Allah'ın var olduğunu kanıtlamadı. senin için. O, onlarca kez ölümden ve yeniden doğuştan sağ kurtulur ve bir fanatik - yalnızca bir kez. Ancak bu, barbar süper insanlığının şaşırtıcı tezahürlerinden biridir. Vahşilerin istisnai bir fenomen olduğu konusunda hemfikir olmaya hazırım. Ama bu deformasyon değil mi? Barbar kişiliğinin, çoğunlukla Hıristiyan doktrini tarafından ehlileştirilmesi, bu tür fenomenleri istisnai kılıyor "Çılgınca bir zorunluluktur, bu Kuzey Avrupa halklarının hayatta kalma mücadelesinin bir damgasıdır. Doğu on binlerce koyabilirse, "silah altındaki" insanların sayısı, o zamanlar Avrupa'nın barbar müfrezeleri yalnızca yüzlerce askerden oluşuyordu. askeri başlangıç barbarlıkta bu her zaman bir Kişilik sorunudur. Doğu'nun asla bilmediği bir şey, insan hayatı kavramının değerini tamamen düşürüyor. “Pis olanların 9 yüz mayını vardı ve Rus'ın doksan kopyası vardı. Güç umut edenler, göletlerin iğrençlikleri ve bizimkiler onlara karşı ... Ve duvar kağıdı kaldırıldı ve kötülüğün katledilmesi oldu ve Polovtsy kaçtı ve bizimkiler onlar tarafından kovalandı, sekantın ovları ... ”* İşte tüm hikaye sizin için. Barbarlığın özü, hiçbir koşulda asla kendi başınıza "kaçmamanız" gerçeğinde yatmaktadır. Sonra düşman koşacak. Çünkü başka seçeneği olmayacak.
Bir çılgının elinde silah olan bir psikopat olduğunu düşünmek yanlış olur. Özgürlük değerli bir şeydir. Özgürlük içinde ve tam olarak sordu. Çılgına dönenlerin askeri sınıfın ayrıcalıklı bir parçası olması tesadüf değildir. Askeri emeğin karmaşık mekanizması, onlara listelerde hiç de kendiliğinden şiddet ve fedakarlık aptallığı değil, iyi tanımlanmış, gelişmiş bir rol verir. Çılgına dönenleri seçkin yapan odur. Berserk dövüşü açar! Tüm ordunun gözü önünde bir gösteri düellosu yapmak için özel olarak yaratıldı. Doğru, bu bir Avrupa geleneği ve Doğu Slav askeri işlerine dokunmadı. Elbette çılgınlar farklı amaçlar için kullanılıyor. Örneğin, kralların kişisel muhafızları oldukları güvenilir bir şekilde bilinmektedir. Gridni, Rusya'da bu amaçla kullanılmıştır. Yine de akıllara durgunluk veren bireysel yetenekleri nedeniyle Gridney'lerden hiç bahsedilmiyor. Dahası, en ünlü Rus çılgına dönenlerin: Ragdai, Olbeg, Demyan Kudenevich, Evpaty Kolovrat'ın birinin yeleği olduğunu kanıtlamak zor. Kader onları tamamen farklı rollere hazırladı. Örneğin Evpatiy bir valiydi, yani bir komutandı. Evpatiy Kolovrat'ı hatırla. Bir alayla, işgalin en yüksek noktasında, Ryazan bölgesini altı aylığına Tatarlardan kurtardı. Ve Evpatiy son mücadelesinden vazgeçmedi. Tatarlar göğüs göğüse çarpışmada askerlerini asla alamadılar. Basitçe silah fırlatmaktan taşlarla atıldılar. Çaresizliğin ve aynı zamanda Batu'nun becerikliliğinin bir jesti. Bu canavar gördükleri karşısında o kadar şaşırmıştı ki, kazandıktan sonra yaşayanları kazıp serbest bırakmalarını ve ölüleri onurla gömmelerini emretti. "Batu'nun Ryazan'ı Yıkışının Hikayesi"nde, kaleme ait Zaraysk'li ortaçağ yazarı Eustathius, "çaresizlik alayı" nın bu askerlerinin her biri için bin kadar Moğol olduğu söyleniyor. O günlerin olaylarının gerçek resmini geri yükleyelim. 1237 sonbaharında Evpaty Kolovrat, Chernigov'da kalmak zorunda kaldı. Moğollar çoktan Ryazan'ı ayaklar altına aldı. Yevpaty, Aralık ayında küllere döndü. Ryazan yerine - kömürleşmiş ateşli odunlar. Uzun süre kendine iş aramadı, düşmanı dişleriyle parçalamaya hazır 1700 kişiyi topladı. Savaşlara hazırlanmak için zaman yoktu. Ancak halkına dövüş sanatında yeni başlayanlar denemezdi. Umutsuzlar Alayı, geri çekilen orduları kovaladı. “Ve acımasızca kırbaçlamaya başladılar ve tüm Tatar alayları birbirine karıştı. Tatarlara ölüler dirilmiş gibi geldi ... ”- tarihçi böyle diyor. Rusya'da henüz bir Avrasya politikası yoktu ve Kolovrat yapması gerekeni yaptı. Korkmuş Batu, kayınbiraderi Khostovrul'un komutasındaki en iyi alayları atadı. Büyük katliam Suzdal topraklarında gerçekleşti. Komutanların kendileri savaşa başladı. Donmuş alayların önünde birleştiler. Mızraklar "olukta" kırıldı, ancak ne atlar ne de biniciler ürkmedi. Kılıç kursuna gittik. Ve sonra Kolovrat, Khostovrul'u "ikiye", eyere kadar kesti. Horde titredi, koştular. Ancak Rus başarısı geçiciydi. Batu, "çaresizleri" çevreledi. Tüm saldırıları savuşturdular ve ardından Batu onları taş atıcılarla vurmalarını emretti. Askerler taşlarla kaplıydı. Sadece beşi hayatta kaldı. Batu, Kolovrat'ın cesedini kazma emri verdi. Batu'nun ölü bir çılgına döndüğü sözleri biliniyor: "Böyle bir adam benimle hizmet etse, onu kalbimin yanında tutardım!" Batu, Kolovrat'ın cesedini hayatta kalan beş Ryazan'a verdi ve şövalyenin uygun bir onurla gömülmesini istedi. Daha önce düşmanlarına yapmadığı bir şeyi yapmalarına izin verdi.
Bir silah alan sıradan bir ölümlü, yine de öldürülmekle hayatta kalmak arasındaki farkı görüyorsa, o zaman bu soru çılgına dönmez. Berserker'ın bireyselliği, maksimum özveri ilkesidir. Ve elbette, bir çılgının kendini adaması, kendi çıkarlarını ve faydalarını elde etmeyi amaçlamaz. Bu bağlamda, çılgına dönenler kesinlikle para gözetmeyen askerlerdir. Bir çılgında, başka hiçbir şeye benzemeyen, ailenin içgüdüsü oturur ve zorbayı en akıl almaz cesaret eylemlerine iter .. Elbette böyle bir savaş için bir çılgınlık yeterli değildir. Mükemmelliğe getirilen mekanik prensipler burada iş başında.
Bildiğiniz gibi uzay, bir daire ilkesine göre düzenlenmiştir. Sıradan bir insan için motor konfor bölgesi, önündeki dairenin yarı yarıçapıdır. Diğer yönlerde hareket oluşturmak için, kişi kas-iskelet sisteminin daha karmaşık ve hatta yapıcı olarak tehlikeli evrimlerini içerir. Örneğin, sırtın arkasında yanlış organize edilmiş bir hareketle, diz eklemlerinin menisküsleri genellikle vücudu döndürmek için "parçalanır", vertebral diskler sıkışır, vb. Bu, esas olarak iki nedenden dolayı olur. Birincisi, bir kişi önden yönlendirilmiş yürüyüşte gelişir ve ikincisi, atipik bir eylem oluştururken özel bir motor becerisine de sahip değildir. Yani, sadece değil Bu method hareket yapıcı bir şekilde gerekçelendirilmemiştir, henüz hakim olunmamıştır. İnsan vücudunun büyük bir güvenlik payı vardır, ancak elbette anlamlı bir şekilde kullanılması gerekir. Bir çılgın için bu durumda sırt kavramı yoktur. Aksi takdirde, her tarafı düşmanla çevrili, savaşın en yoğun noktasında savaşamazdı. "Gözlerin önünde" hareket yarıçapının yarısı, olağan, savaşçı ordudur. Onun için, nasıl dönerseniz dönün, saldırıların arkadan rahatsız edici yansıması ve olağan önden saldırı fikri kalacaktır. Çılgının hareketleri, her zaman darbelerin üzerinden kayacak, darbeyi değiştirecek ve kendini değiştirecek şekilde inşa edilmiştir. Sonuç olarak, delici bir yenilgiye tek bir darbe girmez. Çılgının refleksleri, darbeye bir bütün olarak değil, bireysel aşamalarına tepki verir! Bu çok önemli bir durumdur. Örneğin yıldan yıla kılıçla kesiliyorsanız, önce kendini koruma içgüdüsünün neden olduğu panik korkusunu bastırmaya başlarsınız ve ardından düşmanın hareketlerinde bazı kalıplar olduğunu fark edersiniz. Ve gerçek; nasıl kullanılacağını öğrendiğinde, hiç de korkutucu olmaz. Nedir bu düzenlilikler? Gelişiminde, grev birbirini izleyen üç aşamadan geçer.
1. Başlangıç aşaması. Bazen bir salıncakta ifade edilir. Salıncak momentum yaratır. Bu nedenle, etki yörüngesini tahmin etmek oldukça kolaydır. Rakip kısa mesafeden vurduğunda daha kötü. Böyle bir darbe, örnekteki öncekinden çok daha zayıf olsa da, yine de savaşa hazırdır ve ayrıca tepkinize çok az şans bırakır. Her tür silahın motor kullanım modelini etkilediği söylenmelidir. Örneğin bir kılıçla, bıçaklı bir saldırı yapmak için - eğik bir yörünge boyunca bir salıncakla, bir baltayla - yukarıdan, keskin bir bıçakla - hemen saldırmak istersiniz. Bir keresinde aşırı güvenimin bedelini ödedim. Kalabalıktan bir adam çağırarak ona uzattım. askeri silah ve beni yenmek için herhangi bir darbe indirmesini istedi. Rastgele partnerimin tepkisi anında oldu, ama en kötüsü "standart dışı düşünen bir adam olmasıydı. Her şey bir anda oldu. Son durum bana seçim yapma şansı bırakmadı. doğru tepki. Çok kan kaybetmeme rağmen hayatta kaldığım için kadere minnettarım. Bıçakla öyle bir vurdu ki, kırık bir yol boyunca, altından bir alttan kesme ile vurmak hayal edilemeyecek kadar zor, rahatsız oldu. Özgüven utandırıldı. Kafamı karıştıran şeyin başlangıç aşaması olduğunu şimdi çok iyi anlıyorum.
2. Darbenin kendisi veya hedefi vurma aşaması. Bu aşama, sonucun kendisi değil, eylemin doğruluğunun teyididir. İpliği iğnenin deliğine sokmak gibi. Aşama çok hızlı. En çok korkulan o. Tepkinizi yakalayan oysa, zaten bir ceset olduğunuzu düşünün.
3. Son olarak, son aşama vurmak. Kuvvetin serbest bırakılması, kas kasılmalarının veya eylemsizliğin serbest bırakılması. Sonuçlar yaratır. Uygulanan darbe miktarına bağlı olarak hafif bir çizikten parçalanmaya kadar. Bu aşama grevi kesintiye uğratır. Vahşinin ikinci aşamadan kaçınmaya çalışması doğaldır. İlk olarak, darbeyi alması gerekecek. Ve ikincisi, ikinci aşamayı her zaman üçüncü aşama takip eder, bu nedenle, çılgının hareket hızını kaybetmesi, düşmanın gücünün serbest kalmasına tepki vermesi ve mekansal koordinasyonu yavaşlatması gerekir. Böylece, rakibin darbesinin önüne geçmeye çalışırsınız veya bunu yapacak vaktiniz yoksa, kaçınarak üçüncü aşamaya, yani düşman yeterince çaresiz olduğunda darbenin başarısızlığına saldırırsınız. Hareketin tam değeri, doğrudan alanı tamamen kaplama yeteneğine bağlıdır. Burası başladığımız yer. Uzay bir çemberdir. Hareket, sizi her zaman en az erişilen bölgeye, yani arkanıza çevirecek şekilde inşa edilmiştir. Silah saldırıları burada maksimum genlikte gerçekleştirilir ve hemen kavrar zıt taraflar. Ama bu bir silah. Dövüş sanatlarında bu yöntem uygun değildir. Bununla birlikte, her darbede gövdenin yüksek hareketliliği korunur. Ve daha az önemli olmayan şey - rakibin saldırısının birinci ve üçüncü aşamalarına saldırma fikri korunur. Dövüş sanatlarında ikinci aşamaya verilen tepkiye blok denir. Slavyano-Goritsa güreşi, çılgına dönen fikrinden ayrılamaz - "Saldırıya uğramaktansa kendinize saldırmak daha iyidir!" Elbette, çeşitli durumların karmaşık bir birleşimi olan savaş, her zaman böyle bir fırsat sağlamaz. Bu durumda, düşman saldırısının kamalanması, bizimle birlikte mükemmelliğe getirildi ve çok şeye sahip oldu. daha fazla potansiyel bir eli devirmekten daha yenilgi. Normal eğitimle, yukarıdakilerin hepsinin hiç de akıllara durgunluk veren bir teori gibi görünmediğini söylemeye cüret ediyorum. Elbette hareketin tüm püf noktalarını açıklamıyorum. Katılıyorum, bir şey bırakmanız gerekiyor tam zamanlı okulöğrenme. Ancak, omuzlarına düşen veri tabanı hacmi, en hacimli ders kitabına bile zorlukla sığar. Ayrıntılı ders kitaplarının tembel insanlar için olduğuna her zaman inanmışımdır. Tüm soruları yanıtlayarak kendiniz için düşünmeyi zorlaştırırlar. Dövüş sanatına olan özleminizi telafi etmesi gereken şeyin bilgi değil, gelişmiş refleksler olduğunu unutmayın. Vücudun kendisi devasa bir aksiyon potansiyeli taşır. Elbette genel yetenekler gibi motor yetenekler de her insan için farklı şekilde geliştirilir. Yine de yirmi üç yıllık çalışma, her şeyin temelinin yetenek değil, çalışkanlık olduğu sonucuna varmamı sağlıyor. İster Slav-Goritsa güreşi, ister yüzme, ister atletizm olsun, vücut hareketlerinin doğruluğuna duyarlıysanız, hiçbir çarpık, fiziksel olarak eksik form sizi cezbetmez. Bunu basitçe hissedeceksin. Bu nedenle, derslerin en başından itibaren, çok fazla bilgelik, çok fazla teknik bilgisi değil, motor koordinasyonu ve kas hafızası geliştirmek gerekir.
Modern bilim, insan sinir sisteminin - bilinçli kontrole tabi olan kısımları da dahil olmak üzere - bileşim ve etki açısından ilaçlara benzer maddeler üretebildiğini biliyor. Doğrudan beynin "zevk merkezleri" üzerinde hareket ederler. Bir kişi belirli bir bilinç durumuna düştüğünde bu maddeler salınırsa, o zaman bu durumda tam bir "yüksek" analojisini yaşar ve onu terk ettiğinde "kırılma" başlar.
"Profesyonel" vahşiler, adeta kendi öfkelerinin rehineleri oldular. Kavga etmek ve hatta onları kışkırtmak için tehlikeli durumlar aramaya zorlandılar. Bu nedenle - cesaretlerine ve savaşmaya hazır olmalarına hayran olanlarda bile uyanıklığa neden olan çılgın asosyallik. Ve buradan - "bent kapaklarını açma" durumunda ortaya çıkan bu savaş yeteneği.
"Savaşta kendinden geçme vardır" ifadesi gerçek bir anlam kazandı ...
Daha sonra Vikingler, çoğunlukla bu tür saldırıları kontrol etmeyi başardı. Hatta bazen Doğu'da "aydınlanmış bilinç" denen bir duruma bile girdiler (gerçi buna genellikle kopukluk yoluyla değil, meditasyon yoluyla değil, savaş öfkesi; böyle bir yol bazen "canavarın" adamı ele geçireceği gerçeğiyle doludur). Bu onları olağanüstü savaşçılar yaptı:
"... Thorolf o kadar öfkeliydi ki, kalkanını arkasına attı ve iki eliyle bir mızrak aldı. İleri atıldı ve düşmanları sağa ve sola doğradı ve bıçakladı. (İskandinav mızraklarının bazı türleri, doğrama darbelerine izin verdi.) İnsanlar kaçtı. ondan farklı taraflar, ama birçok kişiyi öldürmeyi başardı ..." ("Egil Efsanesi"). Sagalar (modern uzmanların keşfettiği gibi, olayları inanılmaz bir doğrulukla aktaran), yetenekli bir savaşçının birine karşı nasıl savaştığına dair referanslarla doludur. birçoğuna karşı, bir kalkan duvarı ve bir koruma kalabalığı arasından düşman ekibinin liderine giden yolu açmayı başarır, düşmanı omuzdan kalçaya kadar keser, vb.
Bu, çılgının başka bir yarı efsanevi özelliğinden bahsetmenin zamanı geldi: onun dokunulmazlığı. Çeşitli kaynaklar, canavar savaşçının gerçekte savaşta öldürülemeyeceğini oybirliğiyle iddia ediyor. Doğru, bu dokunulmazlığın ayrıntıları farklı şekillerde açıklanıyor. Berserker'in askeri silahlarla öldürülemeyeceği veya yaralanamayacağı iddia edildi (bundan, ona karşı savaş dışı silahların kullanılması gerektiği sonucu çıktı: tahta bir sopa, taş kulplu bir çekiç, vb.); bazen sadece silah fırlatmaya (oklar ve dartlar) karşı savunmasızdı; bazı durumlarda, ustaca silah bulundurmasıyla hala yaralanabileceği ve hatta ölümcül olabileceği, ancak yalnızca savaştan sonra öleceği ve ondan önce yarayı fark etmeyeceği açıklandı.
Her yerde ve her zaman, üst düzey dövüş sanatları etrafında efsaneler oluşmuştur. Ama bence, burada gerçeğin temeline inebiliriz. En kolay yol, dokunulmazlık sorununu askeri silahlarla çözmektir: kılıç, küçük bir seçkinlerin silahı olarak İskandinavlarda kaldığı sürece (8-9. Yüzyıllardan önce bir yerde), bu tür "seçkin" savaşçılar çoğu zaman baş edemezdi rakipleriyle - bir sopayla eski dövüş tekniklerini kullanan hayvan savaşçıları. Sonunda iki kılıç ustalığı tekniği birleşti: Çılgına dönenlerin çoğu "seçkinler" haline geldi ve "seçkinlerin" çoğu çılgına dönme becerilerinde ustalaştı.
Bir tür "delilik bilgeliği", vahşileri silah fırlatmaktan (ve ayrıca şoktan) korudu. Engellenmemiş bilinç, aşırı tepki verme, keskinleştirilmiş çevresel görüş içeriyordu ve muhtemelen bazı ekstra duyusal beceriler sağladı. Berserker herhangi bir darbe gördü (hatta tahmin etti) ve onu püskürtmeyi veya geri tepmeyi başardı.
Norveç'i ilk kez birleştiren Kral Harald, askeri seçkinlere katılan çılgınlardan oluşan bir "özel kuvvetler" kurdu. O zamana kadar Norveç'te mangaların ve benzeri oluşumların parçası olmayan "vahşi" savaşçı-hayvanlar kalmamıştı. Katılımlarıyla yapılan savaşlardan biri şöyle görünüyordu:
"Kralın on iki çılgını geminin pruvasındaydı. Kralın gemisi ilerledi ve şiddetli bir savaş oldu. Ordu kontrol edildiğinde birçoğu öldürüldü ve birçoğu tehlikeli yaralar aldı ... Kralın yanında kimse yoktu. demirin almadığı kişiler dışında ön direğin önünde duran ve yaralanmayan gemi ve bunlar çılgına dönmüştü.
İzlanda'daki en iyi savaşçılardan biri, bu arada kendisini çılgına dönmüş olarak görmeyen, karşı savaştaki eylemlerini sayısal olarak anlatan üstün düşman, şu sözleri söylüyor:
"Burada bir elime kılıç, diğer elime mızrak alıp doğramaya ve bıçaklamaya başladım. Bir kalkanın arkasına saklanmadım ve beni neyin koruduğunu bile bilmiyorum" ("Nyala Efsanesi").
Onu koruyan çılgınlıktı - zaten "medeni" ve bu nedenle öyle kabul edilmiyor. Bu daha da dikkat çekici çünkü yalnızca "teknolojide" ustalaşmış olan Viking'in bir kalkana ihtiyacı vardı: saldırı silahlarıyla tam olarak karşılık veremezdi.
Berserking, tehlikeli darbeleri püskürtmeye yardımcı oldu, ancak darbe zaten kaçırılmışsa, onu "fark etmemesine" izin verdi. İnanması zor, ancak birçok bağımsız kaynak, Viking'in, modern bir insanın anında bilincini kaybedeceği korkunç yaralardan sonra bile savaş etkinliğini bir dereceye kadar koruduğunu bildiriyor. Kesik bir bacak veya kol, kesik bir göğüs, delinmiş bir mide ile bir süre savaşmaya devam etti - ve katilini yanında Valhalla'ya götürebilirdi ...
Yine de, bir çılgına dönenin yalnızca bir yaradan kaçınmakla kalmayıp, hatta ona katlanmakla kalmayıp, aynı zamanda bir darbe aldıktan sonra tam olarak zarar görmeden kaldığı vakaların açıklamaları korunmuştur! Bu da mı abartı? Belki... Ama bu, kemiklerin ve kasların sertleşmesinin ve en önemlisi iç enerjiyi yoğunlaştırma yeteneğinin bazı durumlarda vücuda bir bıçakla bile vurulmasını zorlaştırdığı doğuya özgü "demir gömlek yöntemine" çok benzer. . Ancak Vikinglerin kılıçları doğudakilere benzemez: Kuzeyli savaşçılar onlara ne kadar hayran olursa olsun, bu hayranlık karşılaştırma için malzeme eksikliğinden gelir. En azından vahşilerin olduğu günlerde, bıçağın sertleşmesi yalnızca yüzeyseldi ve samuray katanasının keskinliği ve esnekliğinden uzaktı.
Ek olarak, "enerji" bile her zaman vahşiyi kurtarmadı. Bazen ıskalanan bir kılıç darbesi vücudu gerçekten kesmedi, ancak son dövüşü sağlayabilecek kadar ciddi bir morarmaya neden oldu. Ne de olsa, çılgına dönenlerin rakipleri onlar için bir maçtı ...
Ve her çılgın, iç enerjiyi nasıl doğru kullanacağını bilmiyordu. Bazen çok yoğun bir şekilde harcadılar - ve sonra, savaştan sonra, savaşçı, yalnızca fiziksel yorgunlukla açıklanmayan, uzun bir süre "çılgına dönmüş iktidarsızlık" durumuna düştü.
Bu güçsüzlüğün saldırıları o kadar şiddetliydi ki, savaşçı canavar bazen savaştan sonra, hatta yaralanmadan ölebilirdi!
Dövüş sanatının derinliklerine sezgisel nüfuzun, bir hareketler, duruşlar, teknik kombinasyonları kültürü sağlayan bir okul yaratarak açıkça "cilalı" olması gerekiyordu...
Odin'in Elit Savaşçısı - Savaşçılar
Mevcut politikacıların yaşam alanımız olan Almanya'ya yaptıklarına baktığımızda, içinde soğuk bir öfke yükseliyor ve serbest bırakılmasını talep ediyor. "Bir çılgın gibi öfkelendi", onu dışarı çıkarsak medya böyle derdi. Bu ne anlama geliyor ve çılgına dönenler tam olarak kimdi?
Bin yılı aşkın bir süre önce Harald Fairhair, Norveç Krallığı'nı kurdu. Soylu aileler topraklarını kaybetmek istemedikleri için bu barışçıl bir girişim olmaktan uzaktı. Bir orduya ihtiyacı vardı. öne savaş oluşumlarıözellikle güçlü, kararlı ve genç adamları, aynı çılgınları seçti. Hayatlarını Savaş Tanrısı Odin'e adayanlar ve belirleyici savaş Boxfjord'da, ayı postları giymiş olarak geminin pruvasında durdular, "öfkeyle kalkanlarının kenarını ısırdılar ve düşmanlarına saldırdılar. Ele geçirilmişlerdi ve bir mızrakla vurulsalar bile acı hissetmiyorlardı. Savaş sırasında kazanıldı, savaşçılar bitkin düştüler ve derin bir uykuya daldılar." Bu savaşa katılanlardan biri - Thorbjorn Hornklofi dedi; bunu doğrulayan Norveç ve İzlanda destanlarının satırları da.
Ünlü İzlandalı şair Snorri Sturlusson'un Ynglinga Saga'sında yer alırlar: "Odin'in adamları savaşa zincir posta olmadan girdiler ve kurtlar gibi vahşiydiler. Kalkanlarını ısırdılar ve ayılar ya da boğalar gibi güçlüydüler. kendilerini herhangi bir ateş ya da kılıç tutmadı; şiddetli savaşçıların öfkesiydi."
Eski şarkılar biraz süslenmiş olması muhtemeldir. Bununla birlikte, tüm tasvirlerin vahşi, düpedüz büyülü bir tutkuyla savaşan vahşi savaşçıları tasvir etmesi dikkat çekicidir. Germania'nın 31. bölümünde Romalı yazar Tacitus şöyle yazıyor: "Yetişkinliğe ulaşır ulaşmaz saçlarını ve sakallarını uzatmalarına izin verildi ve ancak ilk düşmanı öldürdükten sonra onlara şekil verebildiler ... Korkaklar ve diğerleri onlarla birlikte yürüdüler. ", en cüretkarları demir bir yüzük takardı ve onları takmaktan yalnızca düşmanın ölümü kurtulurdu. Görevleri her savaşı önceden tahmin etmekti; her zaman ön cepheyi oluştururlardı." Sadece bu tür savaşçılar çılgına dönmüşlerin geleneğini sürdürebilirdi.
Çılgına dönenlerin öfkesi meşhurdur. Halkın konuşması, "kalkanın tepesini ısırmanın" tekrarlanan kanıtlarını kabul etti. Hayvanlar saldırmadan önce dişlerini gösterirler. Benzer şekilde, benzer bir şey yapmak istiyorsak "birine dişlerimizi gösteririz". Becerikli dövüşçülerin amacı "sertleşmek"ti ama ayı derilerini de biliyoruz. Ve bu her türlü söylentiye yol açar. Cesaretlerini kanıtlamak için korumasız bir bedenle savaşa giren yarı vahşi genç savaşçılar mıydı? Ölülerin Tanrısı Odin'e adanmış ve ona hizmet eden savaşçılar olarak kutsal erkek birliklerinden mi bahsediyoruz? Onlar sadece çılgın, ölümcül fanatikler miydi? Onları yaralanmaktan koruyan doğaüstü güçleri var mıydı? Yoksa ilaç etkisi miydi? Kalıtsal hastalıklardan muzdarip miydiler?
Münih Üniversitesi İskandinav filolojisi uzmanı ve başkanı Profesör Kurt Schier'e şu soruyu soruyor: "Prensipte her şey mümkündür, ancak yine de her şeyi sadece kanıtlamak imkansızdır. yazılı kaynaklar. Sarı Saçlı Harald'ın zamanından kalma değiller, ancak çok sonra kaydedildiler. Görgü tanığı Thorbjorn Hornklofy'nin sözlü ifadesi, Boxfjord Savaşı'ndan sadece 300 yıl sonra, 12. yüzyılda "çılgına dönmüş" kelimesini ilk kullanan kişiydi. Tarihsel kaynaklar nadirdir ve %100 güvenilir değildir. Bu kelimenin kökeni hakkında kesin olarak söylemek bile imkansızdır. "Serkr", daha sonra İsveççe, Norveççe ve İzlandacanın geliştiği Eski İskandinav dilinde "gömlek" anlamına gelir. "Ber" hecesi "Bersi"den (ayı) veya "berr"den (çıplak) gelebilir. Berserk kelimesinin nasıl görüldüğüne bağlı olarak, anlamı ya "ayı postu giymiş" ya da "savaşa soyunmuş" olacaktır. Bu küçük bir fark ama çok önemli bir fark. Gerçekten savaşa çıplak girselerdi, bunda garip bir şey olmazdı. Tacitus, Alman yardımcı birliklerinin askerlerinin geleneksel olarak çıplak savaştığını bile bildirdi. tepe gövde. Çılgına dönenler, en fazla sayıda araştırmacının öne sürdüğü gibi hayvan derileri giymişse, bu zaten yalnızca Norveç ve İzlanda için tipik bir özellikti.
Elbette İzlandalılar ve Norveçliler böyle bir giysiyi icat etmediler. Münihli etnolog Profesör Hans-Joachim Paprot, "Daha önce ayı kültü daha yaygındı" diye açıklıyor. "Taş Devri kayalarının çizimlerinde, örneğin Güney Fransa'daki Trois-Freres (Trois-Freres) mağaralarında, ayı postu içindeki dansçıların resimlerini buluyoruz. geçen yüzyıl." Eski Viyanalı Alman Profesör Otto Hoefler şöyle diyor: "Bu hayvan kılık değiştirmesinde gizemli bir şey var. Sadece seyirciler tarafından değil, kılık değiştirenlerin kendileri tarafından da bir dönüşüm olarak anlaşıldı. Bir dansçı veya savaşçı ayı postu giymişse, o zaman vahşi bir hayvanın gücü elbette mecazi olarak ona geçti. Bir ayı gibi davrandı ve hissetti. Bu, kökleri eski hayvan maskeleri kültüne dayanan bir geleneğin kuzeydeki özel bir gelişimi olarak algılanabilir. " Kuleyi koruyan İngiliz muhafızların ayı postu şapkalarında bu kültün kalıntıları görülebilir.
Ayı postları giymek, bu postları giyen savaşçıların vahşi ve yenilmez olarak görülmesinin nedeni olabilir. Ama neden vahşiler gibi öfkeli ve öfkeliydiler? Büyülü bir esriklik gibi bir şeyin etkisine kapılıp, öfkeli, hayvani bir ruh tarafından ele geçirilmiş gibi hissetmeleri mümkündür. Bu varsayım, Ynglinga destanındaki vahşinin öfkesinin tanımıyla pekiştirilir. Orada vahşi savaşçılara "Odin Adamları" denir. Biri (güney Alman Wotan arasında) birçok yönden bu savaşçılara benziyor. Yönlerinden biri Savaş Tanrısı, "Öfke Efendisi" dir. Alman savaşçılarında askeri cesareti, cesareti, dayanıklılığı uyandırır, en fazlasının olmasını sağlar. daha iyi savaşçılar dünyanın sonunun belirleyici savaşında onun kadrosundaydı. Wotan'a nasıl liderlik ediyor? vahşi av(wilde Jagd), gece fırtınalarıyla gürültü yapan ve kimsenin durduramadığı. Onun bir başka yönü de, Tanrıların en bilgesi olması, kimsenin adanmadığı ve onun kadar ustaca kullanmaya cesaret edemediği güçlerle donatılmış olmasıdır. Şaman, bilginin, dini ve gizli sırların koruyucusu. Hayvan ruhlarının hizmet ettiği sihir ustası, kurtların ve kuzgunların efendisi - hayvan savaş alanları. Asgard'da oturuyorsa, ona dünyanın tüm olaylarını anlatan Geri ve Freki kurtları, kuzgunlar Hugin ve Munin ayaklarının dibine oturur.
Çılgına dönenlerin hayvanlara sahip olduklarına dair iddia edilen inanç, "hayvan ruhu" oldukça yaygındır. Etnograflar, diğer ülkelerde de benzer şeylerin olduğunu doğruladılar. "Ruh" bir kişiyi ele geçirirse, o zaman acı veya yorgunluk hissetmez. Ancak bu durum sona erdiğinde, sahip olunan kişi derin bir uykuya dalar.
Bu tür bir gücün kaynağının aşkın güçler olmadığı "çıldıranın öfkesini" açıklamak için başka girişimlerde bulunuldu. Sarhoşluk hali, kuduz nöbetleri, halüsinasyonlar ve ardından gelen yorgunluk, muskarin, sinek mantarı zehiri gibi kimyasal maddelerden kaynaklanabilir. Bugün insanların sinek mantarı ile zehirlendiklerinde kendi etraflarında çılgınca kavga ettiklerini, heyecanlandıklarını, kuruntulu düşüncelerin onları ziyaret ettiğini biliyoruz. Diğerlerinde ve doktorlarda muhteşem yaratıklar, tanrılar, ruhlar görürler. Toksik etki 20 saat sonra ortadan kalkar ve ardından insanlar derin bir uykuya dalarlar ve çoğu durumda ancak 30 saat sonra uyanırlar. Araştırmacılar insanların sinek mantarı yedikten sonra neden böyle olduklarını biliyorlar: kimyasal süreçler LSD'ye benzer halüsinojenler nedeniyle ortaya çıkar, muskarin bunlardan biridir, sinir uçlarının uyarılarının hızını değiştirir, öfori hissine neden olur. Ancak, ölümle sonuçlanabilecek büyük miktarda kötü yolculuk (kelimenin tam anlamıyla "kötü yolculuk") nedeniyle ters bir etki olabilir. Bununla birlikte, başlangıçta sadece bir kişide meydana gelen ve daha sonra herkese yayılan bu madde nedeniyle gelecek değişiklikler şaşırtıcıdır. Herhangi bir tekno partisinde benzer bir etki gözlemleyebilirsiniz. Halüsinojen almış bir kişinin davranışı, ritmik müzik, tekdüze alkışlar ve ayak sesleri başkalarını da aynı duruma getirir. Bu "senkronizasyon", eylemi ilaçların etkisine benzer olan, vücutta bulunan nörotransmisyon sisteminin aktivasyonu ile gerçekleştirilir. Böylece “kolektif coşku” denebilecek bir dinamik ortaya çıkıyor. Çılgına dönenlerin bunu bildiği ve yalnızca birkaç liderin sinek mantarından "dopingle kendilerini neşelendirdiği" varsayılıyor. Bunun bir insan üzerindeki etkisini bildikleri kesin. Göttingen psikiyatri profesörü Hanskarl Leuner: "Sinek mantarı, en eski zamanlardan beri, subarktik ve arktik alanlarda mitolojik bir çare olarak istisnai bir rol oynamıştır. Burada yaşayan kabileler tarafından kendinden geçme uygulamaları için kullanılmıştır." Bununla birlikte, böyle bir teori için hala somut bir kanıt yoktur. Hiçbir kaynakta böyle bir güç artışından söz edilmiyor. Ancak bu, bazı tarihçileri engellemez. Şuna inanıyorlar: "Kesinlikle sadece kuzeyli savaşçılar sinek mantarının eylemini bildikleri için, bu bilgiyi Tanrıların korkusuzluğuna ve yenilmezliğine dayanarak sakladılar." Ama öyle mi?
Bazı etnograflar, çılgına dönenlerin, gizemli güçler veya "güç bitkileri" hakkındaki bilgilerin nesilden nesile aktarıldığı bazı gizli ittifaklara veya ailelere ait olduğunu öne sürüyor. Diğerleri, çılgın derneklerin "erkek sendikaları" var olduğuna ve çılgın öfke gösterisinin, yetişkin bir birliğe girerken her genç erkeğin ihtiyaç duyduğu bir cesaret testi olduğuna inanıyor. Pek çok ilkel halk, bu tür ritüelleri maskeli danslar ve kendinden geçmiş hallerle gözlemleyebilirdi. Bununla birlikte, bu teoride açıklanamayan şey, İskandinav kaynaklarının hiçbirinde böyle bir şeyin bulunmamasıdır.
Doktorlar çılgına dönenler konusuna da katkıda bulundular: Profesör Jesse L. Bayok, "Berserkerlerin efsanevi gücünün ruhlar, uyuşturucular veya büyülü ritüellerle hiçbir ilgisi yoktur, ancak miras kalan bir hastalıktır" diyor. İzlandalı şair Egil, tıpkı babası ve dedesi gibi çabuk huylu, öfkeli, yenilmezdi. İnatçı karakter ve kafası o kadar büyüktü ki, Egil'in ölümünden sonra bile onu baltayla bölmek imkansızdı. Eğil destanında böyle yazılıdır. Orada belirtilen açıklamalar, Bayok'un Egil'in ailesinin, kemikte kontrolsüz bir artışın olduğu kalıtsal bir hastalık olan Paget sendromundan muzdarip olduğunu öğrenmesini sağladı. Profesör Bayok, "İnsan kemikleri yavaş yavaş kendini yeniliyor ve genellikle 8 yılda kemiğin yapısı yenileniyor. Ancak hastalık yıkım ve neoplazma oranını o kadar artırıyor ki kemiğin yapısını çok fazla değiştiriyor, çirkinleşiyor ve ürkütüyor." eskisinden çok daha büyük olacak." Paget sendromunun sonuçları özellikle kafada belirgindir, kemikleri kalınlaşır. İngiltere'de 40 yaş üstü erkeklerin %3 ila %5'i bu hastalıktan etkilenmektedir. Ancak çılgınlar hakkındaki efsaneyi yalnızca kalıtsal bir hastalığa atfetmek mümkün müdür?
Hikaye hala gizemli ve inatla çözülmeye direniyor. Yukarıdakilerin hepsini göz önünde bulundurun ve kendinizi Sarı Saçlı Kral Haarld'ın yerinde hayal edin: Norveç'i fethetmek, bir krallık kurmak istiyorsunuz, emrinizde önemli sayıda gemi var, birçok iyi, cesur ve deneyimli savaşçı var, ancak rakipler aynı imkanlara sahip. Şansınızı ancak rakipleriniz size karşı koyamayacak durumdayken artırabilirsiniz. Seçkin birimler, vahşiler olabilir. Gemide ilk çarpışmaların olacağı özel yerleri işgal ederler. Ve şimdi bu elitin nasıl olması gerektiğini düşünün. Histerik takıntılı mı? Deneyimsiz genç uyuşturucu bağımlıları mı? Mantarla mı karıştırıldı? Muhtemelen, büyük olasılıkla, kendilerini Odin'e adayanlar "erkek birliğinin" üyeleriydi. En iyileri geminin pruvasına yerleştirildiler ve sadece mükemmel silah kullanımı konusunda eğitilmediler, aynı zamanda psikolojik olarak da böyle bir rol için hazırlandılar. Ve seçkin savaşçılar düşmanı homurdanmalarla, saldırgan davranışlarla nasıl korkutacaklarını ve kalın bir ayı postuyla keskin darbelere karşı nasıl savunma yapacaklarını biliyorlardı ve yalnızca daha yüksek voltaj, "şiddetli" tarafından zayıflatılmamış, çoğu durumda kazanabilirlerdi. Bu seçkinler, çözmekte oldukları görevin büyüklüğüne ikna olmuş, motive olmuş, doğaları amaca uygun idi. Ve bu savaşçıların kişisel bağlılıkları, yakın geçmişimizle paralellikler buluyor. Ve belki de bu yüzden Fransız araştırmacı J. Dumézil, 1945'ten önce SA ve SS gibi Alman paramiliter örgütlerini sosyal ve psikolojik fenomenler olarak dikkate almadı ve boşuna.
Literatürde, vahşiler genellikle çiftler halinde, genellikle aynı anda on iki olarak görünürler. Eski İskandinav krallarının kişisel muhafızları olarak kabul edildiler. Bu, bu savaşçı kastın elitist doğasını gösterir. Hükümdarlar kendilerini çılgın, deli savaşçılarla mı çevreleyeceklerdi? Kesinlikle hayır, sadece en yetenekli olanlar buradaydı. Kişinin hükümdarına sarsılmaz sadakati, eski destanların birçok yerinde bulunur. Bir destanda, Danimarka kralı Hrolf Krake'in kişisel muhafızları olan 12 vahşi savaşçı vardı: Bedvar Bjarki, Hjalti Hochgemut, Zvitserk Kyun, Wörth, Veseti, Baygud ve Svipdag kardeşler.
Ancak vahşiler sadece Kral Harald the Fair-Haired ile birlikte olamazlardı. Tacitus, "Harier" olarak adlandırdığı ve vahşilerin tüm işaretlerini taşıyan özel bir savaşçı kastından bahseder, bu, Boxfjord Savaşı'ndan 800 yıl önceydi: "... onlar inatçı savaşçılar. Doğal vahşet ile karakterize edilirler. Siyah kalkanlar, boyalı vücutlar, savaş için karanlık geceleri seçer ve rakiplere korku aşılar. Kimse onların alışılmadık ve cehennem gibi görünümlerine karşı koyamaz. " "Harier", "Savaşçı" anlamına gelir ve Odin, aralarında "Herjan", "Savaşçıların Efendisi" olarak anılırdı. Hiçbirinin kendine ait evi, tarlası, bakımı yoktu. Herhangi birine geldiler, tedavi edildiler, başkasınınkini kullandılar, işlerinde dikkatsiz davrandılar ve sadece yaşlılığın zayıflığı onları askeri hayata uygun hale getirmedi. Kendi yataklarında eskimişlikten ölmeyi utanç verici buldular ve ölüm yaklaştığında bir mızrakla bıçaklanarak öldürüldüler.
Üstün düşman kuvvetlerine karşı savaşan bir savaşçı fikrinin daha da eski Hint-Avrupa zamanlarından gelmesi muhtemeldir. Care'den bir Yunan vazosu üzerindeki bir çizim, bize diğer birçok ama güçlü rakibe karşı mücadele eden bir Avrupalıyı gösteriyor. Bazı araştırmacılar, orada bulunan sunak nedeniyle resmi şu şekilde açıklıyorlar: "Kurban etmeye kararlı Aryan, onu tutsak edenlerden kurtuldu." Ama çoğunlukla, bir İskandinav insanının düşmanlarının "alışılmış" üstünlüğüyle "normal" mücadelesinden bahsediyoruz.
Zamanımız için, özgürlüğün yenildiği zaman, kendi dinimiz, orijinal kimliği ve biçimleri için çılgınları canlandırabilir miyiz? Birkaç şey olmazsa olmaz: korkusuzluk, cesaret, sebat, hedeflere bağlılık. "Cermen öfkesi" ölümcüldür modern kullanım, büyük kayıplarla ilişkilidir. Modernite, mutlak gizlilik, çevre ile görünmezlik ile ayırt edilen yeni bir savaşçı türü üretir. Eylemi, eylemi büyük bir titizlikle planlar, kimseyle bu konuda konuşmaz, projeyi yürütür ve eskisi gibi "zararsız komşu" olur. O bilinmeyen, isimsiz bir yeraltı savaşçısıdır.
Berserkerlere geri dönelim. Boxfjord Savaşı'ndan 200 yıl sonra, Hıristiyan misyonerler İskandinavya'ya akın etti. Eski pagan gelenekleri ve yaşam biçimleri, özellikle hayvan postu güreşçileri yasaklandı. 1123'te İzlanda'da çıkarılan bir yasa şöyle der: "Öfkeyle görülen çılgına dönen, 3 yıl sürgün cezasına çarptırılır." O zamandan beri ayı postlu savaşçılar iz bırakmadan ortadan kayboldu.
Doktor Wilant Hofner
Berserker'ın Yolu
Evgeny Zaitsev
Önsöz
İşte size çılgın yeteneklerinizi geliştirmenize yardımcı olacağını umduğum bir çalışma. Bu bir şaka değil ve mistisizmle hiçbir ilgisi yok.
Ne yazık ki, bu bir zamanlar var olan bilginin sadece küçük bir kısmı. Bir çılgının ana yetenekleri bu eğitimlerin yardımıyla geliştirilebilir. Bazılarını kendin geliştirmen gerekecek. Ama eğitimde iyi yaparsan o kadar da zor olmayacak.
Şahsen ben kendim bazı antrenmanları kullanmadım çünkü ruhumdan emin değildim. Ancak bir çılgının yeteneklerini geliştirmek için bazı sınıfları kısmen değiştirebilir, 4. Dersi atlayabilirsiniz. Akıl sağlığınızdan emin değilseniz, bu bilgiyi kullanmanızı tavsiye etmiyorum.
Yazar, tıpkı çılgına dönme yeteneğini geliştirmiş kişilerin eylemlerinden sorumlu olmadığı gibi, eğitimin ruh ve sağlığa olası zararlarından sorumlu değildir. Burada verilen tüm antrenmanları kendi sorumluluğunuzda ve risk altında kullanırsınız.
Nedense, son zamanlarda pek çok insan (maalesef bilim adamları dahil) çılgınları efsanevi karakterlerle karıştırarak onların gerçek hayatta var olma haklarını inkar ediyor. Aslında "çılgına dönmüş" kelimesi, savaşta olağanüstü yeteneklere sahip savaşçılar için kullanılıyordu. Ama aslında, neredeyse tüm dünyevi kabilelerin çılgına dönmüşleri vardı. Sadece herkes onları farklı şekilde çağırdı.
Savaşta çılgınlar canavar gibi davranmaya başladılar ve aslında güçleri canavarlarınki gibi oldu. onlardan biri dış görünüş ve vahşi bir homurtu, düşmanı tam anlamıyla savunmayı imkansız hale getirerek bir dehşet durumuna getirdi. Çılgına dönenlerin kendileri, savaş sırasında aslında canavarlara dönüştüklerine inanıyorlardı. Onlara kılıçla değil pençeleriyle dövüyorlarmış gibi geldi. Savaşçılar acı hissini kapatabilirdi. Hatta bazı vahşiler zihinsel olarak canavara dönüştü. Vücudun eylemleri üzerindeki bu zihin kontrolünün kaybı, aynı tarafta çılgına dönenlerin yanında savaşanları genellikle korkuttu. Sonuçta, böyle bir savaşçı dönüp kendi savaşçısına saldırabilir. Ama yine de savaşçılar arasında böyle bir azınlık vardı. Yetenek gösteren kişilerin çoğu, bu yeteneklerin doğru kullanımı konusunda ustalar tarafından yetiştirilmiştir. Ama neredeyse her savaşçı öğrenebilirdi.
Berserker sanatı en iyi Vikingler, Araplar ve Afrika kabilelerinin bir kısmı tarafından geliştirildi. Afrikalılar genellikle vahşi savaşçılarını yetenek kontrolü konusunda eğitmezlerdi.
Artık resmen çılgına dönmüş okullar yok. Sadece çok şanslı bir usta bulabilirsin.
Aşağıdaki antrenmanları kullanmadan önce size uygun olup olmadığını kontrol etmenizi tavsiye ederim.
Sağlık: güçlü bir sinir sistemi, ancak iyi bir hayal gücü ile sağlıklı bir kalp. (Kaslar, fiziksel sağlık rol oynamaz.)
Sosyal: hedeflerinizin ne olduğunu düşünün. Yeteneklerinizi kullanırsanız, yanıldığınızı fark ederseniz, o zaman her şey çok kötü sonuçlanabilir. Bütün mesele şu ki, kendi haklılığınızın bilinci ve bir çılgının yeteneklerini kullanmanın gerekçesi, düşmana ciddi zarar gelmesini önlemek için kendinizi kontrol etmenize izin veriyor. Yanıldığınızı anlarsanız, bu sizi yalnızca daha çok kızdırır ve durdurmak daha zor olur. Duygularınızı kontrol edebilmeli ve zamanında durabilmelisiniz.
Berserker yetenekleri doğuştan veya edinilmiş olabilir. Doğuştan çılgınları eğitmek daha kolaydır (aslında, eğitim almadan bir olurlar), ancak bazı sorunları vardır. Bir kavram var - "çılgının laneti". Genellikle zayıf doğarlar, sıklıkla hastalanırlar. Ancak 12-17 yaşlarında nihayet güç ve sağlık kazanmaya başlarlar. Ancak gelişmeye başladıklarında her şey çok hızlı gerçekleşir. Onları diğer insanlardan en çok ayıran şey, muazzam dayanıklılıklarıdır (yine de güçten yoksun olsalar da), bu tür insanlar zaman zaman tamamen rüyalarına girerken, vücutları "otomatik pilot" üzerinde çalışmaya devam eder.
Ayrıca, doğuştan çılgınlar, "çılgının zayıflığına" daha güçlü bir tepki verir - çılgının yeteneklerinin uzun süre kullanılmasından sonra, bu durumdan çıktıktan sonra güçlü bir zayıflık ortaya çıkar. Ancak "çılgına dönmüş öfke" durumuna girmek çok daha kolaydır.
Eğitim sırasında yetenekler kazanmış çılgınlar için, daha az sorun(sağlık, "çılgının zayıflığı"), ancak daha az fırsat vardır (dayanıklılık, kontrol, değişmiş bilinç durumuna girme hızı).
Metindeki terimler:
Berserker'ın Zayıflığı (SB) - Berserker'ın yeteneklerinin kullanımı sırasında güç israfından kaynaklanan iktidarsızlık.
Berserker'ın Laneti (PB) - Doğuştan çılgınlar genellikle hastalıklı doğarlar, ancak olgunlaştıkça güçlenirler.
Berserker'ın Öfkesi (YB) - bir çılgının yeteneklerini kullanırken değişmiş bir bilinç durumu.
Hayatta çılgın yeteneklerin kullanımı:
1. Ağır fiziksel eforla ilgili işler.
2. Uzun mesafe yürüyüş.
3. Dövüş (Çılgınca öfkeyi yalnızca nefsi müdafaa için ve yalnızca kendinizi kontrol altında tutmak için kullanacağınızı gerçekten umuyorum).
4. Hayatta kalma (ormanda kayboldu, başka bir duruma girdi).
5. Avlanma.
Sabırlı olmaya alışmalısın. Tüm eğitimler yıllarınızı alabilir. Öğrenmede asıl mesele, bazı şeylerin çok yavaş gerçekleşeceği gerçeğine alışmaktır. Sadece uzun bekleme sürelerine değil, hiçbir durumda sinirlenmemeye alışmalısınız. Sabır her şeyden önce öğrenilmelidir. O zaman çok geç olacak. Artık YaB'a otomatik olarak gelmiyorsunuz ve fazla zarar veremeyeceksiniz. Daha önce usta, öğrencisini çeşitli durumlara sokarak aynı anda dayanıklılığını ve savaşma yeteneğini test ediyordu. Çoğu zaman bu kontrollerden sonra öğrenci hocasından nefret etmeye başlar ve ona saldırmaya çalışırdı. Ardından, nefret ve kazanma arzusu öğrenciyi ilk adımlara itti. Ardından gelen çatışmalar, öğrenciye kendini dışa doğru tevazu etmeyi öğretti, ona doğru anı beklemeyi öğretti ve aynı zamanda onu ustasına adadı. Bir süre sonra, öğrenci nihayet ustanın düşmanı değil, arkadaşı olduğunu anlamaya başladı.
Ancak o zaman gerçek eğitim başladı. Sabrı nasıl öğreneceksin - bilmiyorum. Bu tür derslerin psikoloji üzerine birçok kitapta bulunabileceğini düşünüyorum.
Yol boyunca kas geliştirmek gerekiyor. Özellikle bacak ve sırt kaslarını geliştirmeni tavsiye ederim. Bunlar yalnızca PSU sırasında en fazla yüke (genellikle) sahip olan bölgelerdir.
Bu nedenle, eğitimin ilk aşamasını atlamalıyız. Sabır ve dayanıklılığa alışmak için dövüş eğitimini (otomatizm için çalışmalısınız) içeriyordu. İkinci adım, doğa ile bir bağlantıdır. Doğa ile barışık yaşamayı öğrenmeli ve ondan güç almalısınız. Yapmanız gereken ilk şey doğaya çıkmak, etrafınıza bakmak, çevrenizdeki güzellikleri bulmak, etrafınızdaki her şeyin canlı ve güzel olduğunu anlamak. Sadece oturup etrafınızdaki dünyanın tadını çıkarmalısınız. Dünyayı etrafınızdaki yaşam formlarının her birinin bakış açısından değerlendirmeye çalışın. Doğayla bütünleşin, doğanın küçük bir parçası gibi hissedin.
Kendinizi özgürce herhangi bir yaşam formunun yerine koyabilene kadar bu egzersizlere devam edin, ister bir ot ya da bir ağaç, bir fare ya da bir geyik olsun. Doğadaki her şey size keyif vermeli, gücü, enerjiyi doğadan almalısınız. Aşağıdaki deneyimin bu konuda yardımcı olabileceğini düşünüyorum: Her şeyden önce, ormana gitmeniz ve rahatsız edilmeyeceğiniz bir açıklık bulmanız gerekiyor. Ayrıca, yabancı sesler olmamalıdır (yalnızca doğa sesleri). En iyisi, mevsimin yaz olması ve tüm kıyafetlerinizi çıkarabilmenizdir (ancak bu bir ön koşul değildir). Başlamak için orada birkaç saat geçirin, dinlenmenin tadını çıkarın, düşüncelerinizi gereksiz kaygılardan kurtarın. İsterseniz yerde şekerleme yapabilirsiniz.
Bundan sonra, açıklığın çevresinde yürüyün, neyin yanlış olduğunu görün (çöp, kırık ağaç dalları). Enkazları temizleyin (doğal şeyler çöp değildir), kırık dalları dikkatlice çıkarın, ağaçlarda oluşan yaraları ağacı korumak için zift veya benzeri bir şeyle kapatın. Bu alanla ilgilenin. Bu, doğa ile daha kolay ortak bir dil bulmanıza yardımcı olacaktır.
İdeal olarak ikinci derste ustalaştıktan sonra, doğa, avcılık, bitkisel ilaçlar üzerine kitaplar toplamaya başlamanızı tavsiye ederim. Tüm bunlar, doğayı daha iyi anlamanıza ve gelecekte hayatınızı kolaylaştırmanıza yardımcı olacaktır.
Bu ana kadar, çılgın bir öfke durumuna girerek niteliklerini kazanacağınız ikinci "ben" iniz olacak bir hayvanın seçimine çoktan karar vermelisiniz. Tek bir hayvan olması gerekmez ama çok fazla almamak en iyisidir. 1-3 en kabul edilebilir sayıdır. 1 yaratığın özelliklerini geliştirirseniz, bunlar daha hızlı ve daha iyi gelişir, ancak için en iyi görüntüyü seçemezsiniz. farklı durumlar. Ancak 3'ten fazla seçerseniz, yetenekleriniz çok yavaş gelişir (eğer gelişirse). Ama yine de yoğun bir şekilde tek bir beceri geliştirmenizi tavsiye ederim; diğerleri - yalnızca birinci derece PU için. Aslında, gerçek eğitim ancak şimdi başlayacak. Ondan öncesi sadece bir hazırlık aşamasıydı.
Bir hayvanı seçtikten sonra yaşadığı yerleri bulmalısınız. Bu yerlerde doğaya gitmelisiniz. Antrenmanlarınızı kimsenin izlememesi arzu edilir. Seçtiğiniz hayvan çok tehlikeli değilse onu bulmaya çalışın. Hayatını izle. Yavaş yavaş imajına alışmaya çalışın, kendinizi onunla özdeşleştirin. Bu canavarın hareketlerini denemeye çalışın, vücudunuzda olsaydınız nasıl hareket ederdi?
Bu hayvanın doku parçacıklarını bulmaya çalışın - yün, tüyler. Sadece bu parçacıkları birlikte alırsanız ölü hayvan(hem kuşları hem de böcekleri seçebilirsiniz) hayvanın kendisini bir saldırıya karşı cesurca savunarak savaşta öldüğünden emin olun (böcekler için geçerli değildir). Ama kendini öldürmek zorunda değilsin. O zaman bu hayvanları avlayıp yiyebileceksiniz ama tören sırasında değil.
Seçilmiş tüylerden veya yünden kendinize bir parça giysi yapın. Her zaman bu hayvanı düşünün, kendinizi onun için hayal edin, hareketler üzerinde çalışın. Yatmadan önce sadece onu düşünmeye çalışın. Bu, bu hayvanı rüyanızda görmenize yardımcı olacaktır. Sonunda hayvanın görüntüsüyle tamamen kaynaştığınızı hissettiğinizde bir sonraki derse geçin.
Sıcak mevsimde bu aktiviteye geçmeye ve hem fiziksel hem de ruhsal sağlığınızın durumuna güvenmeye değer. Seçtiğiniz hayvanın yaşadığı yerlere gitmelisiniz. Artık başka biri tarafından takip edilmek zorunda değilsiniz. Tamamen rahatlayabilmelisin.
Bütün kıyafetlerini çıkar. Sadece hayvanın seçilmiş parçacıklarından kendi yaptığınız şeyi kendinize bırakabilirsiniz. Bir diş kolye, kuş tüyü bir pelerin, deri mokasen, bilezik, peştamal... herhangi bir kombinasyon olabilir. Geniş, uzun bir bıçağı olan (finca, "komando") iyi bir dövüş bıçağı edinebilirseniz iyi olur, ancak bu sizin koşmanıza engel olmamalıdır. Bunun için bir kın yapın ve kemerinize takın. Kemerin aynı hayvandan yapılması tercih edilir. Hatta bazıları böceklerden kemer yapmayı bile başardı. Ama boynunuza ve sürekli avucunuzun içinde takabilirsiniz. Bundan sonra, bir süre (yapabildiğiniz kadar, ama ne kadar çok - o kadar iyi) bu hayvanın hayatını yaşamalısınız. Yiyeceklerini yiyin (eğer hayvan otçul ise, meyveler, mantarlar, yenilebilir rizomlar), çıplak yerde uyuyun. Artık doğanın yapısıyla ilgili kitaplardan edinilen becerilere ihtiyacınız olacak. Ortaya çıkan ürünler ateşte pişirilebilir ancak ateş kibrit, çakmak veya büyüteç olmadan yapılmalıdır. Yalnızca doğal yöntemler (dalların sürtünmesi, yıldırımdan kaynaklanan yangın, kuraklıktan kendi kendine tutuşma). Hiçbir durumda tencere, tabak vb. kullanmayın. (Sadece çubuklar, yapraklar, kömürlere gömmek vb.).
Tüm bu süre boyunca, seçtiğiniz hayvan gibi düşünmeli, hareket etmeli, hareket etmelisiniz. Bu hayvanın çıkardığı sesleri çıkarmayı öğrenin. Bir süre sonra, bu hayvan gibi davranmanın artık sizin için zor olmadığını anlayacaksınız. Burada iki şey olabilir, ya kendinizi kontrol edip bu durumdan sakince çıkabilirsiniz ya da tamamen değişmiş bir bilinç durumuna çekilmeye başlayacaksınız. Hayvanın imajıyla tamamen birleşirseniz, o zaman (sadece güçlü bir akıl sağlığı) bir süre sonra kendinizi yerde yatarken bulacaksınız. Bu ana kadar, dakikalar veya belki saatler sürebilir (dayanıklılığınıza bağlı olarak). Bu olaylar arasında ne olduğunu hatırlayamayacaksın ve muhtemelen hatırlaman da pek olası değil. Bu, tamamen "kontrol edilemez vahşi öfke" durumuna geçtiğiniz anlamına gelir.
3 derece çılgın öfke vardır:
1) kontrollü - küçük yetenekler kazanırsınız, tamamen kendinizi kontrol edersiniz. Ancak aynı zamanda, herhangi bir güç veya hayvani el becerisi elde edemezsiniz. Eklenen maksimum dayanıklılıktır. Ona geçmek en kolayı ve üzerinde kalmak en kolayıdır.
2) yarı kontrol - neredeyse tüm çılgın yeteneklere sahip olursunuz, bir hayvan gibi hissetmeye başlarsınız, eller yerine pençeler hissedersiniz (bir silah savaşında). Kendini kontrol etmeye devam ediyorsun ama vücudun insan olduğunu unutuyor. Açıkça konuşma yeteneğinizi kaybedersiniz. Size tamamen bir hayvana dönüşmüş gibi görünebilir. Ancak bu durumda kalmak en zorudur, ancak kendinizi her zaman önce içinde ve sonra zaten 3. derecede bulsanız da. Çok az eğitiminiz varsa, o zaman ya 1. dereceye dönersiniz ya da üçüncü dereceye geçersiniz. En çok da bu dereceden sıkılırsınız ama tüm hareketlerinizi kontrol altında tutmaya devam edersiniz.
3) kontrolsüz - bu derece hakkında kesin olarak söylenebilecek bir şey var - içinde ruhunuzda tamamen bir hayvan oluyorsunuz. Vücudunu kontrol edemezsin. Tüm yetenekleriniz mutlak ölçüde tezahür eder, keskin bir güç akışı elde edersiniz. Ancak bu derece yalnızca savaş sırasında ve yalnızca ölüme kadar kullanılabilir. Başkaları için çok tehlikeli hale geliyorsun. Bu durumda sizin için dost veya düşman yoktur. Sen bir canavarsın ve buna göre davran. Bu durumdan ancak çılgının zayıflığı devreye girdiğinde çıkabilirsiniz. Uzun süredir çılgının yolunu uyguluyorsanız, zayıflık anından önce birkaç gün sürebilir. Bu nedenle, bu derecedeki tüm deneylerin mümkün olduğunca insanlardan yapılmasını tavsiye ediyorum. Bu durumu terk ettikten sonra, ne yaptığınızı net bir şekilde hatırlamayacaksınız. Bunu bir süredir yapıyorsanız hatırlayabilirsiniz. Ama ilk başta ne olduğunu net bir şekilde hatırlamazsınız (eğer herhangi bir şey hatırlarsanız).
Kısmen, bu noktaya ulaştıktan sonra, her şeyi kendiniz geliştirebileceksiniz. Asıl mesele, tam olarak bir çılgının öfkesini elde etme yeteneğinde yatmaktadır. 1 kez ulaştıktan sonra, onu nasıl daha bilinçli yapacağınızı yakalayabileceksiniz. Gerisi sadece yeteneklerinizi geliştirmek için eğitim.
3-4. dersleri tamamladıktan sonra seçtiğiniz hayvanın yaşadığı bölgeyi ezberlemiş olmanız gerektiğini düşünüyorum. Şimdi, bir çılgının öfkesine geçişi kolaylaştırmak için, şu anda sizi çevreleyen şeyin yerine sadece bu bölgenin olduğunu hayal edin. Bütün dünyada sadece böyle bir doğa var. Dünyaya aynı anda o dünyada hayvan gözüyle bakıyorsunuz, bizim dünyamıza da kendi gözlerinizle. O dünyadaki dünyanın ana hatları, gerçek olanları aynen tekrar etmelidir.
Çılgına dönmüş bir öfkeye girmek için gözlerinizi kapatabilir ve hayali dünyaya odaklanabilirsiniz (bir hayvanın vücuduna girebilirsiniz).
İlk başta, aynı anda hayali bir dünyayı zihninizde tutmak, düşünmek ve çevrenizi dikkatlice gözlemlemek sizin için çok zor olacaktır. Ama aslında pratik yaparak, böyle bir hayali dünyayı anında yeniden yaratabilirsiniz ve sürekli zihninizde tutmak zorunda değilsiniz.
Müzik ayrıca YaB'a geçişe yardımcı olur. Her birinin özel bir müzik parçasına ihtiyacı var. Doğru seçilmiş müzik sizi heyecanlandırır; Onunla savaşmak, şarkı söylemek - enerjiniz için herhangi bir çıkış yolu bulmak isteyeceksiniz. Şahsen benim için bu tür müzik Wagner'in "Ride of the Valkyrie" sidir.
5-6 dersi karıştırarak (+ savaş hakkında hayal kurabilir, kendinizi heyecanlı bir duruma getirebilir ve kana adrenalin salınımını artırabilirsiniz), oldukça kolay ve hızlı bir şekilde çılgına dönen bir öfkeye girebilirsiniz.
Şahsen ben kendim 4. dersi çılgın yetenekler geliştirmek için kullanmadım Eğitimin geri kalanı benim için yeterliydi (ama çılgın yeteneklerin başlangıcına doğuştan sahibim). Ruhunuza güvenmiyorsanız, Ders 4'ü kolayca atlayabilirsiniz, ancak onsuz eğitim daha uzun sürebilir. Ama kendine zarar vermeyeceksin.
Berserkerler
Berserk Slavca bir kelime değil. Atalarımızın bu kelimenin kendi sesleri var - borsek. Başka bir ilginç terim daha var - "rykar", yani çığlık atan bir savaşçı. Ve bir şövalyenin bizim için alışılmadık bir kavram olduğunu söylüyorlar, sanki Alman "reiter" - "binici" kelimesinden geliyormuş gibi. Modern Rusça "şövalye" kelimesine fonetik olarak neyin daha yakın olduğunu merak ediyorum - Almanca "reytor", İngilizce "şövalye", Fransızca "şövalye" veya eski Rusça "rykar"? Cevabın açık olduğunu düşünüyorum.
Ah, "bağımsız" tarihçilerimize Doğu Slav Rusya'nın kendi çılgınlarına sahip olduğunu kabul etmek ne kadar zor. Ama kabul etmelisiniz ki, nereye gidebilirsiniz, kaynaklar inatçı bir şeydir. Örneğin, Nikon Chronicle, üç yüz askere karşı tek başına savaşan eski Rus vahşi savaşçılarından biri olan Ragday'ı adlandırır. Veya Klyuchevsky, Polovtsian ordusunu Pereyaslavl'dan uzaklaştıran Demyan Kudenevich'ten bahsediyor. Bunu ancak bir berserker yapabilir. Belki Yevpaty Kolovrat'ın nasıl öldüğünü hatırlamaya değer? 1238 kışında 1.700 kişilik alayıyla Batu Han'ın müfrezelerini bozguna uğratarak Vladimir-Suzdal topraklarını bir yıl boyunca elinde tuttu. Son savaşı, Rus askeri sanatı araştırmacıları için çok ilginç. Moğolların asla başarılı olamadığını söylemek yeterli. göğüs göğüse dövüş Evpatiy liderliğindeki bir avuç çılgını al. Tüm saldırıları kesildi. Ve sonra bir çemberde geri çekilen Moğollar, çılgına dönenleri her taraftan taş atıcılarla vurdu. Batu Khan zaferden memnundu, ancak yaralı çılgınları serbest bırakarak ve öldürülen valiyi onurla gömmelerini emrederek hayranlığını dile getirdi. Ve "kolovrat" tam olarak nedir? Kolovorot, yani "bir daire içinde dönen". Bu bir çılgının adı.
Berserk "deli" demektir. Asla savunma yapmaz, hep saldırır. Bunu anlamak zor değil. Defansif olarak, farkında olmadan hedef haline gelirsiniz. Bize aynı anda bir veya iki darbe gönderildiğinde kendimizi savunmak mümkündür, ancak on olduğunda - bu imkansızdır. Tamamen fizyolojik. Ama on tanesine kendin atlayabilir ve onları silip süpürebilirsin. İnanmıyor musun? - Rus dövüşüne bakın. İçinde her konu saldırır. Şiddetle, şiddetle. Buna dayanamayan, "kırılır", genellikle kaçar çünkü düşman artık durdurulamaz. Ve çığlık atıyorlar! Ve bağırmaya başlarlar.
Başka bir ilginç an - kendilerini çılgın bir duruma sokan, kendilerini giysilerden kurtaran çılgınlar, sadece kendi üzerlerine yırttılar. Mahkumların dilinde bu tür davranışlar artık "cinayete hazır" anlamına geliyor. Demek bu yüzden bir Rus savaşında kafalarını kaybediyorlar. Bu dövüşe "avlanma" denir ve kurtların birbirini parçalaması ile sembolize edilir. Görüntüleri ilk kez, Kara Mezar adı verilen 10. yüzyıla ait bir kurgandan ritüel bir kadeh-rhyton üzerinde bulundu. Vücudun sinir reaksiyonlarının seyrini değiştiren karmaşık bir fizyolojik mekanizmayı harekete geçirdikleri için kafalarını kaybederler. Bu durumdayken, çılgının hızı büyük ölçüde artar. motor refleksler. Hareketleri sarsıntılı ve hafiftir, periferik reseptörlerin aktivitesi engellenir, bu nedenle çılgına dönen kişi, örneğin şu anda yaralanırsa acı çekmez. Ayrıntı ikincil olabilir, ancak eskilerin gizemli zihninde kendi özel izini bıraktı. Örneğin, sırtta okla dövüşmek ve acı çekmemek, düşmanda batıl korkuya neden olma ihtimali düşüktür. Peki ya bu anlarda elleriyle ortaya çıkan bir düşmanı parçalayabilen bir çılgının vahşi gücü? Yıllıklardan iyi bilinen "zeminleri doğramak" yani ikiye bölmenin geldiği yer burasıdır. Size Evpatiy Kolovrat'ın ritüel savaşta düşmanını - Horde savaşçısı Hostavrul'u eyerlediğini hatırlatmama izin verin.
Çılgına dönenler nereden geldiler, onları bir fenomen olarak ne doğurdu? Bence bu soru da oldukça kesin bir şekilde cevaplanabilir: düşmanca, birçok kez sayıca üstün olan bir kampın varlığı. Almanlar arasında çılgınlar, 4. yüzyılın ikinci yarısında Hun orduları tarafından Orta ve Kuzey Avrupa'nın işgaline bir tepki olarak ortaya çıktı. Doğu Slav topraklarının coğrafi konumu, göçebe Türkçe konuşan kitlelerin Batı'ya hareketini bir tür engel olarak engelledi. Dahası, Doğu Slav Rusya'sı her zaman küçük bir profesyonel askeri birlik ile başa çıkmıştır. Daha genç (daha sonra bir sosyal tabaka oluşturdu - "boyarların çocukları") ve en yaşlılardan oluşan kadro, Rusya'nın Büyük Dükalıklarında bile nadiren 2000 kişiye ulaştı. Omuzlarına sadece açık alandaki katliamın değil, aynı zamanda stratejik açıdan önemli nesnelerin, tahtın, hazineyi içeren haraç toplanmasının, tabi topraklarda rati oluşumunun vb. Savunmasının da düştüğünü hatırlatmama izin verin. , böyle bir orduda özel rol her birinin bireysel niteliklerini oynadı. Ani bir baskınla bir ordu toplayamazsınız - bu zaman alır. Ayrıca askeri cephanelik de prensin kalesinin altındadır ve bu nedenle mülklerdeki köylüler her şeyle silahlandırılmıştır ve zırhları yoktur. Birliklerin organizasyonu karmaşık bir konudur. İnsanları bir araya toplamak yetmez, biçimlendirilmesi gerekir. savaş birimleri. Ve taht kampı zaten her yerden göçebelerle doluyken, bu nerede yapılacak? İşte o zaman, belirleyici söz, düşmanı bir süreliğine etkisiz hale getirme yeteneğine sahip, yalnız bir intihar bombacısı içindi. Ve Doğu'da çılgına dönmüş kimse yoktu. Onbinlerce insanın canı bir anda beş kuruş bile etmezken bunlara ne gerek var?
Kampta sadece ayının derisi yatıyordu, düşman bugün kayıpları dikkate almayacak. Elinde kanlı bir çekiç tuttu ve kuduz bir canavar gibi çığlık attı. Tek başına, zırhsız ve gözlerinde korku olmadan, Odin'in oğlu gibi savaşa koştu. Şimdi bu savaşçı, göksel birliklerin babasıyla Valhalla'da oturuyor.
Berserkerler hakkında kısaca
- Berserkerler veya çılgınlar- Hayatlarını savaşlara adamış İskandinav ve Alman savaşçılar.
- Çılgına dönenlerin temel özelliği, bir dövüşten önce bir savaş transına girme yeteneğidir.
- Savaş transı, çılgının korku, yorgunluk ve acı hissetmediği özel bir psiko-fiziksel durumdur.
- Eski İskandinav çılgınlığından üç ana çeviri:
- ayı gömlek
- ayı derisi
- gömlek yok
- Viking Çağı'nın sona ermesinden ve İskandinavya'nın Hıristiyanlaşmasından sonra çılgına dönenler yasaklandı. Barış zamanındaki vahşi davranışlarından dolayı. Çoğu çatışmalarda öldürüldü. Geri kalanlar, günlerinin sonuna kadar zincirlerde tutuldu.
- Çılgına dönenler hakkında çok az tarihsel bilgi var. Ancak size tanıtacağım çok sayıda varsayım ve varsayım var.
Çılgına dönenlerle ilgili varsayımlar
- Berserkerler kendilerini tanrıya adadılar. Viking ne kadar çok düşman öldürürse, Allfather'a o kadar yakındı.
- Yetimler ve kayıp çocuklar eğitim için vahşilere verildi. Savaşçılar, yerleşim yerlerinden uzaktaki kamplarda yaşıyordu. Barış zamanında öğrencileri eğittikleri ve eğittikleri yer.
- Çılgının giriş töreni, vahşi bir ayıyla bire bir dövüştür. Zaferden sonra savaşçı, hayvanın derisini ve pençelerini çıkardı. Kendi kıyafetlerini yaptığı yerden.
- Sadece ayı savaşçıları değil, aynı zamanda kurt savaşçıları da vardı, onlara çağrıldı.
- Berserkerler iri ve yapılı adamlardır. Çoğu zaman vücutları rünlerle kaplıydı. Uzun saç ve sakal, hayvanlar alemine ait olmanın sembolleridir. Doğa ile birlik. üzerinde çıplak vücutçılgına dönen bir ayı ya da kurt derisi giymişti, bunun başı kukuletaydı.
- Bir trans durumuna girmeyi kolaylaştırmak için, çılgınlar bir sinek mantarı kaynatma içtiler. Ve halüsinojenik mantarların etkisi altında, ritüel dans ve Odin'e tapınma ile kendilerini istenen duruma getirdiler.
- Çılgınlar, savaş çılgınlıkları sırasında kendilerini kontrol edemediler. Bu nedenle, aralarında sık sık dost askerlere ve sivillere yönelik saldırılar oldu.
- Vahşiler toplumdan uzak yaşadılar çünkü insanlar onların öngörülemeyen davranışlarından korkuyorlardı. Baskınlarda çılgınlar ayrı bir gemide yelken açtı.
- Savaşçılar çıplak ya da ayı postu giyerek savaştı. Yeni çıkmış kılıçlara güvenmemek için silahsız savaşmayı veya zamana göre test edilmiş baltaları ve sopaları kullanmayı tercih ettiler.
- Barış zamanında çılgınlar, kendi topraklarında bitmek bilmeyen soygunlar ve şiddetle eğlendiler. Bu sayede ayı savaşçıları, İskandinav masallarının ve gece korku hikayelerinin ana kötüleri haline geldi.
Elinize sağlık sevgili arkadaşım. Seni burada görmek güzel. Benim ismim Gavrilov Kirill ve bu sadece gösteri için bir selamlama değil. Notlarım okunduğunda ve etkinliklerim ilgi gördüğünde gerçekten çok mutlu oluyorum. Ortaçağ İskandinavya'sının tarihine, mitolojisine ve kültürüne düşkünüm. Bu da benim kuzey günlüğüm. Beni ilgilendiren konulardaki girişleri doldurduğum.
Şimdi size çılgınlardan veya çılgınlardan bahsedeceğim. Uzun zamandır, bu konuyu anlamakla ilgilenen insanlara yardımcı olmak için ayrıntılı bir kayıt yapmak istedim. Viking çılgınları çok ilginç ve yoğun bir fenomendir. Her türlü varsayım ve çok sayıda efsane ile desteklenmiştir.
Size önceden söyleyeceğim. Viking çılgınları hakkında çok az tarihsel bilgi var. Seni önce onunla tanıştıracağım. Ve sonra size birçok kanıtlanmamış teori ve varsayımdan bahsedeceğim. Hangi tarihçiler, uzmanlar ve kendilerini böyle gören kişiler hakkında sürekli tartışmalar yaşanıyor.
Modern kültürde çılgınlar
Viking çılgınları ünlü karakterlerdir, ortaçağ İskandinavya'nın tarihine ve kültürüne hiç aşina olmayanlar tarafından bile tanınırlar. Kanlı bir balta sallayan sert, korkusuz bir vahşi savaşçının görüntüsü, Viking Çağı'nın alamet-i farikası haline geldi.
Eski destanlarda yer alırlar, onlar hakkında belgeseller yapılır, kitaplar yazılır, internette bu konuyla ilgili fantastik ve tarihe yakın eserlerin ve makalelerin sayısını saymak imkansızdır.
Berserkers, bilgisayar oyunlarında ve çok sayıda sanat eseri, resim, eskiz ve çizimde sık görülen karakterlerdir. Bir çılgının imajı genellikle dövüş sanatları ve güç sporlarıyla uğraşan kişiler tarafından benimsenir.
Berserker iş başında Amerikalı sanatçı Brenoch Adams
Berserker'in açıklaması
Bu tür herhangi bir makalede bulunabilecek yüzeysel bilgilerle başlayalım. Berserk veya Berserker - " çılgın". Eski İskandinav dilinden üç ana çeviri vardır.
- ayı gömlek
- ayı derisi
- gömlek yok
Hepsi mükemmel uyum sağlar. Bazı kaynaklara göre bu savaşçılar zırhsız savaşmışlardır. Çıplak vücut üzerinde sadece ayı postları kullanılmıştır.
Berserker, tüm hayatını yüce pagan savaş tanrısına hizmet etmeye adamış özel bir savaşçıdır. Savaşçılar, savaştan önce bir savaş transına girme yetenekleriyle tanınırlar.
- Bir savaş transı, bir çılgının dayanılmaz bir kan susuzluğu, yoğun öfke ve acıya karşı duyarsızlıkla aşıldığı özel bir psikofiziksel durumdur.
Bazı araştırmacılar bunun, halüsinojenik mantarların özel olarak hazırlanmış kaynatmalarının, tanrılara yapılan duaların ve savaş öncesi dans ve duadan oluşan özel bir ritüelin yardımıyla başarıldığına inanıyor. Ayrıca İskandinav vahşi savaşçıları, savaştan önce hayvani bir öfke uyandırmak için kalkanlarının kenarlarını kemirmekle tanınırlar.
Hollandalı sanatçıdan Berserk Cristi Balanescu
Antik çağın en tanınmış savaşçıları. Savaşta ölüm, beline kadar düşmanların kanında - en yüksek ödülçılgın için. Aileleri yoktu, çocukları yoktu, insanlardan ayrı yaşıyorlardı. Baskınlarda ayrı bir gemide yelken açtılar. Düşmanlar sadece görüşte korku içinde kaçtılar ve müttefikler atladılar ve yönlerine bakmaktan bile korktular. Yarı efsanevi savaşçılar, hayvan formundaki insanlar - vahşiler.
Vahşi Savaşçılardan Bahsedilenler
Şimdi size çılgınlarla ilgili tarihsel referanslardan bahsedeceğim. İskandinav dilinde ve sadece yazılı kaynaklarda değil.
« Ynglinglerin Efsanesi” bu pasajda çılgınlar savaşçı olarak tanımlanıyor ki bence bu çok ilginç. Çünkü Odin ya yalnızdı ya da arkadaşları ve.
- Bir[yüce tanrı] düşmanlarını savaşta kör, sağır veya dehşetle doldurabilirdi ve silahları ince dallardan daha fazla acıtmazdı ve savaşçıları zincir zırh olmadan savaşa koştular, kuduz köpekler veya kurtlar gibi öfkelendiler, kalkanlarını ısırdılar ve ayılar kadar güçlüydüler. veya boğalar. İnsanları öldürdüler ve onlara ne ateş ne de demir zarar verdi. Bu tür savaşçılara çılgın denirdi.
« Harald'ın Şarkısı»Norveçli skald Thorbjorn Hornklovi. Berserkerlerden bahseden ünlü bir pasaj. Bazı araştırmacılar, bu savaşçıların ilk sözü olduğunu düşünüyor.
- Savaşçılar yere serildi
bir demet mızrak
beyaz kalkanlar,
Valian kılıçları.
Çılgınlar kükredi
savaş sona erdi
ulvhedin uludu,
sallanan demir
« Almanların kökeni ve yeri hakkında Romalı yazar Tacitus tarafından. Vahşilerin görünüşünü düşündüğümde bu pasaja geri döneceğiz. Tacitus, vahşi savaşçıların görünüşünü şu şekilde tanımlar:
- Yetişkinliğe ulaşır ulaşmaz saçlarını ve sakallarını uzatmalarına izin verildi ve ancak ilk düşmanı öldürdükten sonra onlara şekil verebildiler ... Korkaklar ve diğerleri saçları açıkta yürüdüler.Ek olarak, en cüretkar olanlar demir bir yüzük takardı ve yalnızca düşmanın ölümü onları onu takmaktan kurtarırdı. Görevleri, her savaşı önceden tahmin etmekti; her zaman ön cepheyi oluşturdular.
Ayı postu giymiş vahşi. Gözler ateşle yanıyor, eserde bir çılgının öfkesi görülüyor. Ne yazık ki yazarını bulamadım.
Berserkers hakkında varsayımlar ve spekülasyonlar
Tarihi kaynakları tanıtacağız. Ve şimdi daha az ilginç olmayan şeylerden bahsedeceğim. Vahşi savaşçılar hakkında teoriler ve varsayımlar. Odin'e yaptıkları hizmet, sosyal pozisyon toplumda, askeri düzende, görünümde ve yaşamda.
Aşağıda açıklanan teorilerle ilgili olarak, İskandinav tarihi ve mitolojisi uzmanları arasındaki anlaşmazlıklar ve çekişmeler hala azalmadı. Ama onları atlayacağız ve sadece ilginç bilgilerle tanışacağız.
- Aşağıda sunulan tüm bilgilerin tarihsel bir doğrulaması yoktur ve tarihçilerin, uzmanların veya kendilerini böyle gören kişilerin varsayımı, varsayımı ve teorileridir.
Berserkers - Odin'in hizmetkarları
Daha önce de söylediğim gibi, vahşiler hayatlarını yüce İskandinav savaş tanrısına adayan savaşçılardı. Viking çılgınları için hizmet, yalnızca savaş alanında ölüm değil, aynı zamanda düşmanların öldürülmesi olarak kabul edildi.
Vahşiler için öldürmek o kadar sıradandı ki, zamanla yollarına çıkan her şeyi yok eden ve korkusuzca ölen ruhsuz, öldürücü hayvanlara dönüştüler. Son nefeslerine kadar savaştılar. Bir canavar sürüsü gibi savaş alanına bırakıldılar.
Yordling Andor - sanat için kart oyunu"Berserk" sanatçısı - Meraklı
Vahşi eğitim
Kayıp çocuklar, yetimler ve diğer kimsesiz çocuklar eğitim için çılgınlara verildi. Bazı aileler gönüllü olarak oğullarını vahşilere verdi. Uzakta bulunan özel kampların olduğuna inanılıyor. insan toplumu Berserkerlerin barış zamanında yaşadığı ve eğitim aldığı yer.
Bir de varsayım var - tanıtım töreni vahşi bir ayıyla bire bir savaştı. Acemi, canavarı savaşta yenerek çılgına dönme hakkını elde etti. Ayının derisini çıkarıp giysi olarak kullandı. Bir kolye yaptığı dişleri ve pençeleri çıkardı.
Çılgına dönenler her zaman çok çeşitli ve acımasız olan eğitime adadılar. Denemeler sırasında birçok çocuk öldü, bu yalnızca en güçlü ve en yetenekli olanın kalmasına izin verdi. Eğitim, hem genel fiziksel gücün, hızın ve dayanıklılığın geliştirilmesine hem de vahşilerin ünlü öfkesi olan savaş çılgınlığının geliştirilmesine ve kontrolüne ayrılmıştı.
Berserker'ın Öfkesi
Vahşi savaşçıların ana özelliği, savaştan önce bir savaş transına girme yetenekleriydi. Bu duruma genellikle "çılgın öfke" veya "öfke" denir. Savaşçılar özellikle yaralandı, savaştan önce ayağa kalktı, çılgına döndü ve kendilerini öfkeye kaptırdı. Savaştan önce çılgınlar kalkanlarının kenarlarını kemirdiler, vahşi hayvanlar gibi davrandılar.
Çılgına dönenlerin totem hayvanı çoğu durumda bir ayı ya da kurttu. Çok daha fazla totem hayvanı olduğuna dair görüşler var. Bu girdiye küçük bir ek olarak size kurt başlı ulfhednarlardan veya ulfhevdinlerden bahsedeceğim:
Ayı postu giyen, alışkanlıklar edinen, hırlayan ve bir hayvan gibi hareket eden çılgın, totem hayvanına dönüştüğünü hayal etti. Her anlamda bir hayvan ol. Korku hissetmiyor, ölümden korkmuyor, tek bir şeye ihtiyacı olan vahşi, öfkeli bir canavar - yoluna çıkan her şeyi öldürmek.
Vahşiler öfkelerini kontrol edemedikleri için, çılgına dönenler arasında, arkadaşlarına ve diğer dost savaşçılara sık sık saldırılar meydana gelirdi. Bazı kaynaklara göre, halüsinojenik mantarlardan elde edilen kaynatma, öfke durumuna girmede önemli bir rol oynadı.
Vikings çizgi romanının kapağında Viking Rollo
Fly agaric kaynatma
Pekala, Viking çılgınları tarafından halüsinojenik mantarlardan elde edilen kaynatmaların kullanımına dair iyi bilinen teoriyi öğrenmenin zamanı geldi.
Bazı tarihçilerin teorisine göre, sinek mantarı kaynatmalarının yardımıyla bir savaş transına girmek gerçekleşti.
- Kurutulmuş mantarlar ince ince kıyılır ve toz haline getirilir.
- Isıtılmış suda veya alkollü bir içecekte uyudum
- Hazırlandıktan sonra, Vikingler savaştan önce narkotik bir kaynatma kullandılar ve bir savaş öfkesine girişlerini yoğunlaştırdılar.
Ellili yıllarda, iddiaya göre bu konuda bir çalışma vardı. Bu, insanların bu tür kaynaşmaları aldıktan sonra savaş etkinliklerini tamamen kaybettiklerini ve yan etkiler nedeniyle ciddi şekilde acı çektiklerini gösterdi.
Bu nedenle, yalnızca bir çılgının suyu içtiğine dair bir varsayım var. Tüm yan etkileri hallettim. Vikinglerin geri kalanı idrarını içti, aktif madde yan etkileri olmadan. Bu birkaç kez tekrarlanabilir.
viking sosyal hayatı
Bir çılgının tüm hayatı, sonsuz savaşlara, savaşlara ve acımasız eğitime adanmıştı. Kural olarak, vahşilerin ailesi yoktu. Askeri olmayan bir toplumda, vahşi davranışlarından dolayı dışlanmışlardı ve varoşlarda bir yerde - toplumdan uzakta yaşıyorlardı.
Toplumun dışında yaşıyor olmaları eğitimdeki bağnazlıklarını ve insanlardan uzaklaşmalarını artırıyordu. Dost bir ordunun savaşçılarının bile vahşileri atlayıp uzak durmaya çalıştıklarına dair referanslar var. Başını belaya sokmamak için.
- Ingvar, iki adam al ve gidip biraz silah bul. Sahil boyunca gitmeyin - bir kral ayı kampı var. Ormanın etrafında dolaş. Genellikle drakkarlarından uzaklaşmazlar. Ama yol boyunca bu çılgın insanlardan en az biriyle karşılaşırsanız, aşağı bakın ve dolaşın. Duyuyor musun Ingvar, dolaş. Kendimizle savaşacak kadarımız yoktu.
Kampanyalar sırasında, çılgına dönenler, iç çatışmalardan kaçınmamak için ayrı bir gemide yelken açtılar.
- Günlüğümde ayrıntılı olarak bahsettiğim bir giriş var - Viking gemileri
Slovak ressamın en görkemli eseri Michal Ivan
Savaşçılar ve savaşlar
Savaş sırasında, savaşı ilk başlatanların çılgınlar olduğuna dair öneriler var. İlk çatışmalarda ortaya çıktılar ve ardından geri çekildiler, korkmuş ve dağınık düşmanları müttefik askerlere bıraktılar. Bir önceki varsayımla birlikte bunun tersi de vardır. Savaşçılar savaşa yalnızca en zor anlarda girdiler. Geri çekilmeden ölümüne veya savaşın sonuna kadar savaştılar.
Çılgına dönenler genellikle, sahibini sürekli takip eden, sürekli muhafız olarak hizmet eden ve evinde yaşayan gibi, soylu yöneticilerin kişisel korumalarının rolünü oynadılar.
Berserker'ın Görünüşü
Başta da söylediğim gibi çılgınlar zırh kullanmamış olabilir. Çıplak bir gövdeyle veya tamamen ayı derilerini kıyafet olarak kullanarak çıplak olarak savaşa girdiler.
Savaşçılar esas olarak baltalar veya sopalarla silahlandırıldı. Geniş kapsamlı vuruşlarla çalıştılar. Kılıçlar Vikingler arasında nadirdi ve sadece en iyi savaşçılar. Berserkers kılıç kullanımını reddetti. Zamanla test edilmiş savaş baltaları, baltaları ve çekiçleri lehine reddedildi.
Çılgına dönenlerin silahları hiç tanımadıkları varsayımı da var. Sadece ayaklarının altında buldukları şeyle savaştılar. Taş, sopa ve benzeri şeyler kullandılar. Ya da sadece çıplak ellerle düşmana koştu.
Romalı yazar Tacitus, Viking savaşçılarının görünüşünü şöyle anlatıyor:
- Yetişkinliğe ulaşır ulaşmaz saçlarını ve sakallarını uzatmalarına izin verildi ve ancak ilk düşmanı öldürdükten sonra onlara şekil verebildiler ... Korkaklar ve diğerleri saçları açıkta yürüdüler. Ek olarak, en cüretkar olanlar demir bir yüzük takardı ve yalnızca düşmanın ölümü onları onu takmaktan kurtarırdı.
Demir yüzük, saç ve sakalla birlikte anlatıldığı için, demir yüzüğün sakal veya örgülü saça takılması da mümkündür. Sanatçılar For Honor için sanat yaratırken bunu nasıl tasvir ettiler? Bir parmakta veya boyunda sıradan bir yüzük olabilmesine rağmen.
Viking - Tutucu. For Honor adlı bilgisayar oyunu için konsept çizimi. Görüntüler, örgü ve sakal şeklinde örülmüş çelik veya demir halkaları göstermektedir.
Çılgına dönenlerin ortadan kaybolması
Pek çok tarihçiye göre, çılgına dönenlerin ortadan kaybolması, İskandinav ülkelerinde Hıristiyanlığın benimsenmesiyle ilişkilendirildi. Viking Çağı'nın sonunda, acımasız, asi vahşilere olan ihtiyaç zayıflamıştı.
Kuduzları sivil halk için birçok soruna neden oldu. Ve onların pagan inisiyasyon ritüelleri ve bir savaş transına girmeleri, yeni basılan birçok Hıristiyan adına korku ve yanlış anlamalara neden oldu. Berserkers - iblisler, şeytanın yaratımları olarak görülmeye başlandı.
Nispeten barışçıl zamanlarda, savaş arayışı içinde olan çılgınlar, cinayet ve soygunla uğraştı. Bu nedenle, XI.Yüzyılda yasaklandılar. Odin kültünün yeni takipçileri yoktu ve tüm eski vahşiler ya bitmek bilmeyen çatışmalarda ve kavgalarda öldürüldü. Ya da parmaklıklar ardına kapatılıp hayatlarının geri kalanını vahşi cinayetler, saldırılar ve vahşi tecavüzler nedeniyle gözaltında geçirdiler.
- Tekrar ediyorum, gerçek tarihi bilgi bu konu hakkında çok az Viking çılgınlarıyla ilgili neredeyse tüm materyaller, birinin çok sayıda teorisinin, varsayımının ve varsayımının bir koleksiyonudur.
Ne tarihçilerin kendilerinin ne de kendi adını taşıyan uzmanların çözemeyeceği. Viking çılgınları konusundaki tüm tartışmalar genellikle bitmek bilmeyen tartışmalarla sonuçlanır.
Ve sahip olduğum tek şey bu. Yazıyı sonuna kadar okuduğunuz için çok teşekkür ederim. Umarım size yeni ve ilginç bir şey anlatabilmişimdir - bu benim için çok önemli. Beğendiyseniz, benimle tekrar kontrol edin.
Her zaman yeni gönderilerden ve etkinliklerden haberdar olmak için topluluğumuza katılın
Çılgına dönenlerden ilk olarak skald Thorbjorn Hornklovi tarafından, sözde 872'de gerçekleştiği iddia edilen Havrsfjord Savaşı'nda Kral Harald the Fair-Haired'in zaferiyle ilgili bir perdede (uzun şiir) bahsedildi.
Biraz tarih. Savaş çılgınlığının Norman Vikinglerinin kaderi olduğunu varsaymak bir hatadır. Bu sanat insanların olduğu her yerdeydi. Ve bu savaşçılar anlamına gelir. Ama yöntemler farklıydı. Yani Avrupa'da, Normanlar Seferleri sırasında Berserker'lar ya doğuştandı ya da bu tür nitelikler savaş sırasında kendiliğinden ortaya çıktı. Savaşçılardan yalnızca tüm Avrupa ve Asya'nın yarısı değil, aynı zamanda Normanlar da korkuyordu. Gerçek şu ki, Battle Madness Saldırıları kontrol edilemezdi. Bir vahşi, herhangi bir küçük şeyden dolayı bir savaş transına girebilir: bir kesik, bir hakaret, büyük bir duygusal yük. Ve onun için kasvetli bir kader hazırlandı: yerleşim yerlerinden uzakta, kural olarak ailesiz. Çok azı 30 yıla kadar hayatta kaldı. Ayrıca yaşlılıktan ölümle tehdit edilmediler. Ancak vahşi bir çocuğu doğurmak çok iyi bir işaret olarak kabul edildi. Peder Druzhin'in kendisini merhametiyle işaretlediğine inanılıyordu, bu da doğduğu ailenin bereketini atlamayacağı anlamına geliyor. Genel olarak, bu doğrudur, Berserkers, kraldan sonra av alan ikinci kişiydi. Bir çılgınla tartışmak kimseye gülümsemedi. Yavaş yavaş, bu eski dövüş geleneği, Odin tarafından işaretlenmiş işaretler gösteren çocuğun, bir halefi kabul eden bir vahşi tarafından büyütülmek üzere verildiği gerçeğiyle ortadan kalktı. Ancak Vikinglerin bir ensest geleneği vardı, bu nedenle halefler ve akıl hocaları gittikçe azaldı. Doping zamanı.
Naziler, orijinali değiştirerek endüstriyel üretime pratik olarak yaklaştı. Alman kimyagerler, basit amfetaminlerden fiilen üretime giren "savaş kokteyllerine" kadar bütün bir uyarıcı ailesini geliştirdiler.
Doğu hakkında birkaç söz söylemekten kendimi alamıyorum. Bildiğim kadarıyla ne Tibet'te ne de Çin'de bu tür teknikler uygulanmıyordu. Ama yine de, büyük olasılıkla sırdırlar, Büyük Sır'da saklanırlar. Asyalıların gizlilik tutkusu, Asya sınırlarının çok ötesinde biliniyor. Kesin olarak bildiğim tek şey, Savaş Çılgınlığının Suikastçılar saflarında uygulandığıdır. Üstelik oldukça pratik sıradışı teknik: Öğrencilere esrar (dolayısıyla diğer isimleri: hashashins) içirildi ve bu şekilde hazırlanan öğrencilere engellemeden tüm korkularını gidermeye, ölümü hor görmeye kadar çeşitli telkinlere tabi tutuldu. Bu arada, özel bir test ritüeli uyguladılar: denek, yapay bir komaya girene kadar çeşitli iksirlerle tütsülendi. sonra, aracılığıyla kesin zamanözel bir teknikle canlandırıldı. Ne yazık ki, ayrıntıları bilmiyorum (kimsenin bunları bilmesi pek olası değil), yani genel olarak. "Sınır"ın ötesine bakarak Ölümden geçme Ritüelinin Kuzey Amerika'daki Kızılderili kabilelerinden Japon dağlarındaki şinobi (sinobi) klanlarına kadar her yerde uygulandığını söyleyebilirim. Ama bu ayrı konu. "Gölge Savaşçıları" hakkında konuşalım: Bunlar, Savaş Çılgınlığı Sanatını ayrıntılı olarak geliştiren ve geliştiren pratik olarak tek savaşçılardır. Ninja ana bilgilerini yamabushi'den öğrendi - dağ savaşçıları, efsaneye göre bunlar savaşta mağlup olan ancak ritüel intihar etmeyen samuraylardı - seppuku Dağlarda dövüş sanatlarını geliştirmeye devam ettiler. Büyük olasılıkla bu tür bir dövüş sanatını keşfedip geliştirdiler. Ninja, 7 tür durum değişikliği belirledi. her tür, bir shinobi'nin doğru zamanda ihtiyaç duyduğu kalitenin bir tanrı-kişileştirmesine karşılık geliyordu. Bu tür her "görüntüye giriş", büyülü bir formül ve parmakların sihirli bir figüre (parmakları birbirine geçirme sanatı) özel bir şekilde birbirine geçmesine eşlik ediyordu. sihirli işaretler"fukkë" ismine sahiptir. İşaretlerin ve formüllerin bu şekilde kullanılmasıyla giriş neredeyse% 100'dür. Bu arada, modern özel hizmetler kendilerini tam olarak "yaprakların arasına gizlenmiş" yöntemine göre, ancak basitleştirilmiş bir şemaya göre eğitirler. , sadece 1 tip, yani soğuk öfke (Aptalların orada oturduğunu düşünmeyin ve girişin temel ilkelerini ve psikosomatik teknikleri, kötü şöhretli, kötü şöhretli temassız dövüşü gizlice koruyorlar.)
Birisi Rusya'da böyle savaşçıların olmadığına inanıyorsa, bu bir yanılsamadır. öyleydi Ve en ilginç şey, bu Sanatı eğitmiş olmaları. Bunun nihai gerçek olduğunu söyleyemem, ancak Magi'nin bunu uyguladığına dair argümanlar var (Combat Madness ve Shamanic Kamlaniya duyumlarda çok benzer, ancak durum hemen hemen aynı) Ve hatırı sayılır bir başarı elde ettiler. Yani ayinlerden biri şuydu: Kışın yarı çıplak bir savaşçı bağdaş kurarak yere oturdu, bir konser verdi Yarovoy rahminde (solar pleksus) yaşıyorum, boğazına kadar karla kaplıydı ve o zorundaydı manevi güç karı eritmek Kendinize hakim olun: bu çok ciddi bir sınavdır. Ve bu tür testleri geçen savaşçılar (birçoğu vardı), yüksek becerilerini vurgulayan Ardent takma adını taşıyorlardı. “Yar” kökünün kullanıldığı kelimeleri hatırlamak yeterlidir Öfke, Parlak (o zaman anlamı farklıydı, savaşta cesaret ve korkusuzluk anlamına geliyordu).
